2024 DHBT İslam Felsefesi Özet
İSLAM FELSEFESİ
İslam felsefesinde tercüme girişimi ilk defa Hz.Ömer zamanında,ilk sistematik tercüme faaliyetleri ise Me’mun’un Bağdatta Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi) kurulmasıyla başlamıştır.
Meşhur Mütercimler: Sabit İbnKurra,Kura İbn Sabit, Sinan İbn Sabit, İbn Mukaffa ve Muhammed Osman El-Dımışkî’dir.
Felsefe okulları (Önemli Helenistik Kültür Merkezleri ve Mektepleri):
1) İskenderiye: Helenistik devrin en önemli kültür merkeziydi. M.Ö. 331 yılında Makedonyalı İskender tarafından kurulmuştur. Kısa zamanda Yunancayı ilim dili olarak kullanarak gelişen bu kültür merkezi, Eflatuncu, Aristocu, Epikürcü, Stoacı ve hatta Pisagorcu kimselerin akınına uğramıştır. Bunlardan en yaygını eflatunculuktu. Böylece Atina’dan sonra bir felsefe panayırının yeri oldu.
2) Urfa ve Nusaybin: Urfa medresesi “İran Medresesi” olarak da bilinir. Çünkü bu medrese 363 yılında Hristiyanlaşmış İranlılara yunanca öğretmek isteğiyle Sasanî idareciler tarafından açılmıştır. Bir yüzyıl sonra burada Yeni Eflatunculuk, özellikle Porfirus’un İsagoji’si, ve Aristo’nun mantık yazılarından ibare, Kategoriler ve Kıyasla ilgili kısımlar okutulmaya başlanmıştır. V. yüzyılın sonunda eğitim dili Yunancadan Süryaniceye çevrilmiştir. Yakubiler ve Nesturiler arasındaki çekişmeler neticesinde 489’da kapatılmıştır.
3) Antakya: Antakya’da iki medrese teşekkül etmiştir. Birincisi, M.S. III. Yüzyılın sonuna doğru doğmuş olan aslında bir Yakubî dinî cemi yetiydi. Burada din ve ilim adamları toplanıp aralarında tartışmalar düzenliyorlar, Yunancadan Süryaniceye çeviriler yapıyorlardı. Diğer medrese ise Hıristiyan Arapların “Eskul” adını verdikleri medresedir. Bu medrese Emevi Halifesi II. Ömer devrinde taşınmış bulunan İskenderiye Medresesinin bir devamıdır.
4) Cundişapur: Hozistan’da, Rum esirlerini yerleştirmek için Sasani Hükümdarı I. Şapur tarafından kurulan bu şehir, felsefi ve tıbbi ilimlerin bu bölgeye geçişine öncülük etti. Daha sonra Hüsrev Anuşirvan’ın (531-579) burada bir hastane yaptırmasıyla, bir tıp merkezi haline geldi. Buraya daha sonra Hint tabipleri de davet edilmiş, Yunan ve Hint tıp gelenekleri beraberce okutulmuştur. Hocaları genelde Nesturî Hıristiyanlardı. Burası, tıp ilminin yanında Eflatunculuk ve Aristo mantığı üzerine çalışmalarla dikkat çekmiştir.
5) Harran: (Faaliyet gösterdiği alan: Felsefe, Astronomi, Matematik, Astroloji )(F-A-M-A ) Sabiî dinine mensup kimselerin bir kültür merkezi olarak uzun bir tarihi vardır. Makedonyalı İskender’in fethi üzerine birçok Yunanlı buraya gelip yerleşmiştir. Bu karışmadan M.Ö. III. Yüzyıldan itibaren Sabin Helenistik düşünce doğmuştur. Harran medresesi özellikle Yeni Eflatunculuk ve Pisagorculuğun İslam’a geçişinde büyük rol oynamıştır. Önemli temsilcilerinden bir Sabit İbn Kurrâ’dır.
6) Bağdat: Bağdat şehri 762 yılında Mansur tarafından inşa ettirildikten sonra, daha önce Antakya ve Harran medreselerinde Helenistik kültürle yetişmiş Hristiyanlığın çeşitli mezhepleri ve Sabiîliğe mensup birçok din ve ilim adamı, özellikle Süryaniler Bağdat’a göç etmişler, orada ilim halkaları ve meclisler
düzenleyerek geleneksel eğitim ve öğretimlerini sürdürmüşlerdir. Daha sonraları Süryanice’den, Farsçadan, veya doğrudan Yunancadan Arapçaya çeşitli felsefî eserleri tercüme eden tercümanlar Bağdat’ta bulunuyor ve orada yetişiyordu.
Müslümanlar, fethettikleri topraklarda kadim Grek felsefesinin öğretildiği okul ve merkezlerle de karşılaştı:
• İskenderiye’ de Grek felsefesinin öğretildiği bir okul,
• Antakya’da Yakubîlerin;
• Urfa ve Nusaybin’de Nesturîlerin okulları mevcuttu.
Tercüme Faaliyetleri
İslâm felsefesinin doğuşuna tercümeler yoluyla etki eden bu yabancı kaynaklardan, İslâm felsefesinin doğuşuna en çok etki edeni Grek ve Helenistik felsefedir. İran-Sasânî etkisi çok sınırlıdır. Hind felsefesinin tesiri yok denecek kadar azdır.
İmam Cafer es- Sadık “Kitabu’l-Cifr” (simya, cifr ,gizemli sayılar)
Emeviler döneminde Halid b. Yezid b. Muaviye’nin tıp, astronomi ve kimya gibi ilimlere ilgi duyan ilk Müslümanlardan biri olduğu anlaşılmaktadır.
Müslihiddin b. Sinan II. Bayezid’e takdim edilmek üzere Risâle-i Eflâtuniyye adlı Arapça eserin aslında Fâtih Sultan Mehmed’in isteği üzerine Bizanslı bir yazar tarafından kaleme aldığını ileri süren Adnan Adıvar’a göre, ölümü üzerine Fatih’e takdim edilemeyen bu eserin Muslihiddin Sinan tarafından yeniden yazıldığını belirtir.
İSLAM FELSEFE AKIMLARI
Reybiyyun/Şüphecilik : İbnu’l-Mukaffa, Ebu’l-Atahiyye ve hatta Ömer Hayyam agnostik bir tutum içerisine girmiş; aklı insanın yegâne değerli ustası olarak kabul etmiş; insanlığı “aklı olup da dini olmayanlar” ve “dini olup da aklı olmayanlar” diye ikiye ayırmıştır. Yaşadığı dönemin tüm dinî inançlarını yanlış ve gülünç bularak, onları bütünüyle bir kenara itmiştir.
Tabiiyyun (Naturalistler-Tabiatçılar) : Serahsi ve Ebu Bekir Zekeriyya Razi. Razi, deist anlayışı temellendirmeye çalışmıştır. Hakikate ulaşmada dine ve nebiye ihtiyaç olmadığını iddia ettiği için eleştirilmiş ve mülhidlikle, zındıklıkla suçlanmıştır. Razi kozmik varlığın işleyiş ve oluşumunu 5 temel üzerine bina etmiştir. Bunlar;
• Allah (c.c)
• Boşluk (hâlâ)
• Müddet (süre) yani mutlak zaman
• Ruh (nefs)
Madde (heyula)
Razi’nin din ve peygamberlik hakkındaki görüşleri;
• İlahi esrarın bilinmesi ve iyi ile kötünün tanınması için akıl yeterlidir.
• Akıl herkese eşittir. Halkı irşad etmek için bazı kimselerin üstün kabul edilmelerine gerek yoktur.
• Peygamberler çelişki içindedir. Razi bütün dinleri tenkid eder. Ancak İslamiyet’in akla dayanması bakımından onun üstün olduğunu söyler.
Sistemde ruhun ölmezliğine inanan Razi, bu görüşüyle maddecilerden uzaklaşıyor fakat ruhların bedenden bedene göçünü (tenasüh) kabul ettiği için de kelamcılardan ayrılıyordu.
Tabiatçı ve natüralist düşünürler. Günümüz ifadesiyle Deist düşünürlerdir. Metafizik düşüncelere önem vermedikleri gibi, bilimin denet ve tecrübeye dayanması gerektiğini öne sürerler.
Deney ve tümevarım (istikra) metodunu İslam düşünce dünyasında ilk defa kullanan ve bilginin kaynağı olarak daha çok duyumları kabul eden ilk felsefe akımıdır. Ebû Bekir Zekeriyya er-Râzî tarafından kurulmuştur.
Dinleri birleştirme fikri : Ebu Bekir Zekeriya er-Razi ( Zekeriya Beyaz’ın atası dinleri birleştiriyor)
Agnostisizm/Bilinmezcilik (Tekâfü-i Edille)
Hiçbir şeyin doğrulanamayacağını savunurlar. Bu akıma agnostizm denilebilir. Onlara göre bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığının delilleri eşittir.
İbn sebe,İbnu’l-Mukaffa, Hammad İbn Raviye, Beşşar İbn Burd, EbuNuvvas ve İbn Râvendi bu akımın temsilcileridir.
Dehriyyun ve Maddiyyun (Felsefî Materyalizm)
Dehriyye’nin temel görüşleri şu şekilde özetlenebilir:
• Evren ve Tanrı birdir.
• Evrenden ayrı şuurlu ve irade sahibi bir yaratıcı yoktur.
• İnsanın varlığı külli varlığın bir neticesidir.
• İnsan ruhu ölümden sonra müstakil olarak devam edemez, küllî varlığa karışır.
İbn Ravendî
İslam kültüründe ilk defa dehrî ve maddeci görüşleriyle bilinen en meşhur şahıslardan birisi İbn Ravendî’dir.
Meşhur eserleri;
1. Fazîhatu’l-Mu’tezile. (Mu’tezile ye karşı )
2. Kitabu’t-Tâc ve Kitabu’l-Lü’lü adlı eserlerinde madde ve alemin ezeli olduğunu, sonlu varlık olmadığını savunarak yaratılışı reddeder.
3. Kitabu’d-Dâmig, Zümürrüd, Kitabu’l-Ferîd, Kitabu’-Ta’di ve’t-Tecvir (veya Abesu’l-Hikme) adlı eserlerinde İslam prensiplerini ve Hz. Muhammed’i şiddetle tenkid eder ve peygamberlik müessesesine hücum eder; peygamberleri göz boyayıcılar ve şarlatanlar olarak telakki eder.
Vahyin lüzumsuzluğuna kani olmuş, insan için tek rehberin akıl olduğunu savunmuş ve mucizeyi inkâr etmiştir. Hatta rivayetlere göre, Kur’an’ı taklid etmiş ve dualizm (Maniheizm)’in tevhid’den üstün olduğunu da savunmuştur. Aklî olarak temellendirilemeyeceğini ileri sürerek ilahî hikmetin varlığını inkar etmiştir.
İbn Ravendi’ye, Kindî “Risâletu’r-Redd alâ Delâili’l-Mulhidîn” adlı eseriyle, Farabî “Kitabu’r-Redd alâ’r-Ravendî” adlı eserleriyle reddiyeler yazmışlardır.
SİSTEMATİK FELSEFE AKIMLARI l.Meşşaiyye
İslam düşünce tarihinde ilk felsefi akımdır. Aristo felsefesini benimsemişlerdir.Genelde Kindî, Fârabi, İbnSina, İbnBacce ve İbnRüşd (KİFİİ )ve onların takipçileri bu akıma dahil edilir. İbnRüşd hariç hiçbirisi tam Aristocu sayılmaz.
• Aristo mantığını kullanmışlar ve onun Organon külliyatını şerh, tefsir etmişlerdir.
• Gerek ontik varlığın yorumunda gerekse öteki felsefi problemlerin çözümünde akla öncelik tanıdıklarından rasyonalisttirler. Akılla nass arasında uyumsuzluk söz konusu olduğunda aklı tercih, nassı te’vil ederler.
• Teist felsefeyi benimseyen bu filozoflar din-felsefe uzlaştırma çabasındadırlar.
• Kindî ve İbnRüsd ayrı tutulacak olursa Meşşailer dinî akidedeki, alemin Allah tarafından yaratılmış olduğu fikrine karşı kozmik varlığın meydana gelişini südur teorisiyle açıklarlar veya iyimser bir yaklaşımla yaratmayı ezelde gerçekleşen bir feyiz şeklinde yorumlarlar.
• Sınırlı ve sonlu bir evren anlayışına sahiptirler. Onlara göre evren bütünüyle dolu olduğundan boşluğa yer yoktur. Evrenin dışında ne doluluktan ne de boşluktan söz edilebilir. Bu da onların atomist varlık anlayışını reddettiklerini gösterir.
• Bu filozoflar bedenden bağımsız bir ruhun varlığını savundukları için spiritüalisttirler. İlk defa Meşşailer nübüvveti bir felsefe problemi olarak temellendirmeye çalıştıkları için epistemolojiye yeni bir boyut kazandırmışlardır.
• Farabi ve İbn Sina kıyamet ve Ahiret ahvaliyle ilgili ayetlerin sembolik olduğu düşüncesinden hareketle ahiret hayatının ruhaniliğini savunurlar.
• Aristocu anlayışla insanın sahip bulunduğu psikolojik aklın çalışmasını ontolojik (külli) bir güç kabul edilen faal aklın etkisine bağlarlar.
• Ahlak felsefesinin temelini mutluluk anlayışı oluşturmaktadır. Hayata ve olaylara bakışlarında iyimserdirler.
• Fıkıhta ilk Meşşai İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir.
2. Revakiye/ Stoacılık
Kıbrıslı Zenon tarafından kurulduğu varsayılır. Dolaysıyla okul da adını sütun anlamına gelen kelimeden alır. Bu okul mensupları olan Stoacıların felsefesine göre insan; “akla ve tabiata uygun yaşamayı” seçmelidir.
İslâm felsefe kaynaklarında Stoacılık “Revakiyye”, yanında “Ruhaniyyûn”, “Ashabu’r-Revâk”, “Ustuvaniyyûn”, “Ustuvanî”, “Ashabu’l-Ustuvâne”, “Ashabu’l- Mezâl” ve Ashabu’l-Mizalle” gibi adlarla da anılır. Osmanlı düşünürü Mehmed Efendi’ye, derslerini ve vaazlarını Ayasofya camiinde direk dibinde oturarak veya yaslanarak verdiği için Stoacı anlamına gelen ”üstüvani” lakabı verilmiştir.Stoacılar derslerini revaklara yani sütunlara yaslanarak yapmaları nedeniyle onlara bu ad verilmiştir.
3. İşrâkiyye
İşrak, ışığın veya güneşin doğması anlamlarına gelir. İşrakiyye Şehâbeddin es-Sühreverdî El-Maktul’un kurduğu özel bir felsefenin adıdır.
İşrakilik, Meşşai ile felsefe tasavvuf arasında bir yer alır. Tasavvuf geleneği, İran hikmeti ve Hermes geleneğinin sentezidir.
İşraki Alimler:
• Sühreverdi
• Şehrezuri
• Kutbuddin-i Şirazi
• Celaleddin ed-Devvani
• Molla Sadra
Sühreverdiye göre Hermes: İdris a.s
Varlığın ortaya çıkışını Nurlar hiyerarşisi ile açıklamışlardır. Hakikatin akılla değil, riyazet yani nefsi arındırma suretiyle,doğrudan doğruya Mistik tecrüb deruni sezgi veya iç aydınlanmayla elde edileceğini savunur. ( ÇIKMIŞ SORU )
İşrak, bir iç aydınlanma, keşf ve zevke deruni bilgidir. Ontolojik açıdan ise işrak, Nurlar nurundan aşağı doğru nurların derecelenmesi ve varlığın zuhur edip gerçeklik kazanmasıdır.
Büyük ölçüde Eflatunu model olarak almışlardır. Sühreverdî Kadîm İran geleneğini İslam felsefe geleneği içerisinde eritmeye çalışır.
Hakikati arayanları dört kısımda ele alıyor;
-Alim derecesine ulaşmamış olan ilim talipleri
-Hem felsefeyi hem de ilahi bilgileri bilen hakimler (Pytogras, Platon ve Sühreverdî)
-Aklî metoda dayanan felsefeye itibar etmeyip yalnız keşfî bilgileri sayanlar (Hallac)
-Keşfi bilgilere ilgisiz kalıp akla dayana felsefeyi benimseyenler (Aristo, Farabi, İbn Sina)
İşrâkî okulun temsilcileri arasında; Sühreverdi, Şehrezuri, Kutbuddîn-i Şirazi, Celaleddined-Devvânî ve Molla Sadra, ansiklopedik mahiyetteki eseri “El-Esfârü’l-Erba’a”
Dört Büyük doktrinal İnceleme: İşrak felsefesinin en önemli metinleridir. Bunların ilk üçü Aristo felsefesiyle (meşşaî) ilgili; sonuncusu ise işrakî hikmet hakkındadır. Bu eserlerin hepsi Arapça olarak yazılmıştır Telvihât (İmâlar),
Mukâvemât (uygunluklar),
el-Meşârî’ ve’l-Mutârahât (Yollar ve Sığınaklar)
Hikmetu’l-İşrâk (İşrak Felsefesi)
Cahız :Kitabu’l-Hayavân adlı eseri yazmıştır.
4. Batınilik : Hasan Sabbah
5. Ansiklopedistler/İhvanu’s-Safâ (Temiz kardeşler):
Basra’da ortaya çıkmış, dini, felsefi, siyasi ve ilmi amaçları olan, faaliyetlerini gizli olarak sürdürmüş organize topluluğun adıdır.
Dini ahlaki gayretleriyle birlik ve beraberliği öne çıkararak İslam toplumunu fikri bakımdan yeniden derleyip toparlamaya çalışan bu topluluğun tam adı İhvanu’s-Safa ve Hullânü’l-Vefa ve Ehlü’l-Adl ve Ebnâü’l-Hamd’dır.
Cemiyetin gayesi taassup içinde gördükleri Müslümanları aydınlatmak, din ve felsefeyi uzlaştırmak, tabiat ilimlerinden istifade ile kurdukları ilim zihniyetini ve felsefeyi yaymaktı. Düşüncelerini yayabilmek için devirlerinin bütün ilimlerini içine alan bir ansiklopedi meydana getirmişlerdir.
Temelde Yeni Fisagorcu, Eflatuncu, Yeni-Eflatuncu bir felsefi akımı temsil eder; mantık gibi bazı konularda da Aristo’yu takip etmişlerdir.
Rakamlara verdiği öenm Hurufilik olarak isimlendirilmiştir. Allahın alemin ve insanlığın bir olduğunu, tefrikanın filozofların ve her zümrenin farklı tefsirlerinden doğan bir görüşten ibaret bulunduğunu, felsefe ile din arasında bir ayrılığın bulunmadığını söyleyerek felsefe-din,akıl-şeriatı uzlaştırmaya çalışmışlardır. Evrim fikri de dikkat çeker fakat Darvinizm gibi değildir.
İhvan-ı Safa sistemi batıya İspanyalı Tabip Müslüm bin Muhammed Ebu’l-Kasım El-Mecriti El-Endülisi tarafından tanıtılmış ve Ortaçağ Latin skolatizmi üzerinde büyük tesirleri olan İspanya filozofların yetişmesinde önemli rolü olmuştur.
Risaleler dört kısımda incelenir;
-Felsefi ve matematik ilimler -Tabii ve cismani ilimler -Psikolojik ve akli ilimler -Kanun ve ilahi ilimler
Tıbbu’r-rjuhani : r|azi
Bağımsız Filozoflar: Bunların arasında en meşhur olanları Nüşencanî, Gaznevî, Ebu’l-Berekât el-Bağdadî, Abdüllatif el-Bağdadi ve İbn Haldun’dur. Adlarını saydığımız bu filozoflar arasına İbn Heysem ve İbn Hazm gibi düşünürleri de dahil edebiliriz.
ABDULLATİF BAĞDÂDÎ
• Şüpheci ve Tenkidci bir düşünürdür.
• Felsefeyi İbn Sina ve Gazali’nin eserlerinden tanımış olup Sühreverdi ve İbnMeymun gibi filozofların zayıf yönlerini tartışma konusu yapmıştır. NUŞENCANİ
• Felsefede daha çok İbn Miskeveyh gibi ahlak problemi ile ilgilenmiştir.
• Ona göre ilmin hedefi ahlak,felsefenin en esaslı konusu ise insandır.Bilgiye kaynak olarak duyuları esas almıştır.
• Allah ve nefsimiz hakkında olmak üzere iki çeşit bilgiyi kabul eder.
EBU’L-BEREKAT BAĞDADİ
• Kendinden önce geçen felsefi ekollerin temel fikirlerini açıklayan bir filozoftur.
• Daha çok kelamcı olarak tanınmıştır.
İBN HALDUN
• 14. yy’ın fikir hayatında doğuda ve batıda ilk tarih felsefecisi, kendisinden 5 asır sonra kurulacak olan sosyolojinin habercisi olarak tanınır.
• Düşünce sisteminin merkezini ilk defa kendisinin temellendirdiği ”umran ilmi” oluşturur. Bu ilim, alemin umranından ibaret olan insan toplumunu ve
ona tabiatı gereği ârız olan halleri, bu hallerin zorunlu sonuçlarından olan ibaret olan tarihi ve tarihin hakikatini konu edinmektedir.
DOĞU İSLAM FİLOZOFLARI
KİNDİ:
• Meşşai felsefesinin ilk ve en önemli temsilcisidir. Feylesofu’l-Arab ünvanı ile meşhurdur.
• Felsefeyi “insanın gücü nispetinde Allah’ın fiillerine, sıfatlarına benzemeye çalışması” olarak tarif etmiştir
• Matematik olmadan felsefeyi anlamanın mümkün olmadığını belirten bir risale yazdı.
• Kindî’nin diğer Meşşâîlerden farklı olduğu en önemli husus, âlemin sonradan olduğu görüşünü benimsemesi ve bunun mantıksal sonucu olarak
maddenin, hareketin ve zamanın da hadis olduğunu söylemesidir.*
• Felsefenin en şereflisi ve en yücesi, bütün hakikatlerin sebebi olan ilk Hakk’ın ilmi olan felsefe-i ula’dır.
• Felsefe’nin metodu burhan (kanıtlama), gayesi de Allah’a yaklaşmaktır.
• Kelam konusundaki görüşleri: Adl ve Tevhid görüşünü kuvvetle savunmuştur.Dönemindeki aklın, bilginin, yegane kaynağı olduğu hakkındaki anlayışa karşı çıkarak nübüvvetin lüzumunu savunmuştur. Akıl ile nübüvveti uzlaştırmaya çalışmıştır.
Kindi’ye göre maddi olan şeylerin beş temel özelliği vardır: ( HSM HZ )
l. Heyula: Her cisimli varlığın yapıldığı maddedir 2.Suret: Görülen biçimi
3. Mekan: Tutunduğu yer
4. Hareket
5. Zaman
FARABİ :
• Fârâbi, aslen Türk’tür. Yeni-Platoncu mistisizmin izleri bulunur
• Mantıktaki başarısından dolayı Aristoteles’ten sonra ikinci öğretmen anlamına muallim-i sanî olarak nitelendirilmiştir.
• Sudûr nazariyesine taraftardır. Bütün varlıklar, Cenab-ı Hakkın zatından sudur etmişlerdir. Bu varlıklar O’nun zatının gereğidir. Bu nedenle onlar Tanrı’ya zıt olmazlar
• Aristoteles’i üstad-ı azam kabul edenlerdendir.
• Felsefe: “Büyük hikmeti tercih etmektir.”
• İhsaul’ul Ulum, Siret’ül Fadıla, Medinet’ül Fadıla (oğlum ihsan sırtında mendil fazla ) isimli eserleri en dikkate değer eserlerdir
• En büyük saadetin bu dünyada olduğunu ve başka bir âleme dair rivayet ve iddia edilen şeylerin “koca karı masallarından ibaret” olduğunu ifadeye
kadar bu hususta serbest-i fikir ve beyan ibraz etmiştir.
• Maddenin ezelîliğini kabul eder.
• Peygamberlerin vazifesi sırf makullere ait olan hakikatleri onları kavramayacak cahil halka birtakım sembollerle anlatmaktır.
• Kâmil bir feylesof peygamberden üstündür. ??
• Fârâbî’ye göre kutsal ay-üstü âlemde Allah’tan başka, on ayrık akıl ve dokuz gök cismi bulunur
Farabi; Varlık-mahiyet ayrımı olarak bilinen metafizik tartışmayı ilk kez ele alan ve siyaset felsefesinde erdemli şehir modelini ortaya koyan düşünürdür.
Farabi’nin Müzikle ilgili yazdığı ilk eser Kitabu’l Musikil-Kebir’dir.
Farabi’ye göre Bilginin kaynağı (DANS ) ( D uyular, Akıl, Nazar ve S ezgi )
İlimleri 5’e ayırır:
-Dil ilmi ve bölümleri
-Mantık ilmi ve bölümleri
-Öğretme ilimleri (matematik,musiki)
-Tabiat ilmi ile ilahiyat ilmi,metafizik ve bölümleri -Medeni ilim ve bölümleri (fıkıh ve kelam da buraya dahildir.)
Tasavvufa ilk yer vermiş olan filozoftur.
İnsanın nihai hedefi mutlu olmaktır. İnsan mutluluğu elde ettiğinde başka hiçbir şeye muhtaç değil demektir. Gerçek ve en yüce mutluluk bilgiyle aydınlanmaktır.Bu tür bilgiye ancak filozoflar ve peygamberler ulaşır.
Faziletleri 4 kategoriye ayırır:
-Nazarî Faziletler: Bütün teorik ilim dalları ve en yüce varlık olan Allah
-Fikrî Faziletler: Düşünme gücünün fert ve millet için en yararlı olanı araştırma çabasıdır. Bu faziletin ahlakçılarla kanun koyucularda bulunması gerekir. -Ahlaki Faziletler: İnsanın iradeli davranışlarında her türlü aşırılıktan uzak olarak iyiyi,doğruyu ve güzeli amaç edinmesidir.
-Amelî Faziletler: İnsanın çeşitli sanat ve mesleklere karşı eğilimlerini geliştirerek o alanda iyi yetişmesi anlamına gelir.
SİYASET FELSEFESİ
1- Kitâb Arâ Ehl el-Medinet el-Fâdıla,
2- Kitâb el-Siyâset el-Medeniyye,
3- Kitâb Tahsil el-Sa’âde,
4- Kitâb el-Tenbih alâ Sebil el-Sa’âde,
5- Fusûl el-Medeni
Şehir Devleti: Fârâbi’ye göre şehir (medine) devleti ve aile (menzil) devleti içinde insanların yaşadığı yerlerdir. Meskenlerin ağaçtan, kerpiçten, dokuma veya yün çadır olmasının hiçbir önemi yoktur.
Ev ya da ailede ilişkiler sadece dört ile sınırlıdır:
1- Karı-koca,
2- Efendi-köle,
3- Baba-oğul
4- Mülkiyet ve ortaklık ilişkisi.
Bütün bunları işbirliği için birleştiren ve yeterli imkânları olan ve bakımlı bir mesken temin etmeyi gaye edinen kişi ailenin reisidir. Şehir devleti için yönetici ne ise, aile için de reis odur.
Toplumun Gerekliliği: Eksik toplum ; en küçüğü bir hanede yaşayan aile fertleri olmak üzere, bir köy, mahalle ya da sokakta yaşayan insan topluluklarıdır.
İçindeki üyelerinin mutluluğa ulaşmak üzere işbirliği yapacakları şehir, gerçekte erdemli bir devlet (el-medine el-fâdıla), toplum erdemli bir toplum ve o millet de erdemli bir millettir.
Mutluluk Yolları: Fârâbi mutluluktan bahsederken hem bu dünya hem de ahiret saadetini kasteder. Farabi’ye göre eğer;
1- İnsanî amiller ya da nazarî erdemler,
2- Fikrî erdemler (el-fadail el-fikriyye),
3- Ahlakî erdemler (el-fadâil el-hulkiyye)
4- El sanatları (el-sına’at el ameliyye) gibi dört yetkinlik bir milletin veya bir şehir halkının vasıfları haline gelirse, o millet veya halkın bu dünyada ve öteki dünya mutluluğu temin edilmiş olur.
Nazarî erdemler, var olanların ve onlar için gerekli şartların bilgisi de dahil olmak üzere en yüce varlıkları hedefleyen ilimleri temsil eder.
Nefslerin üç mertebesi vardır.
1. Semâvî cisimlerin nefsleri,
2. Natık hayvan (insanî) nefsleri,( akıl, şehvet, muhayyile ve müdrike olmak üzere dört melekeye sahiptir.)
3. Natıkası olmayan hayvanların nefsleri.
ERDEMLİ DEVLETİN AHALİSİ
Mükemmel ya da erdemli devlette beş tür insan bulunur:
1. Mükemmel olanlar, (Mükemmel olanlar filozoflar, mütefekkirler ve mühim işlerde görüşü alınan “kanaat sahipleridir.)
2. Dilciler,( Dilciler ise hatiplere şairlere, müzisyenlere, yazarlar ve benzerleridir.)
3. Tecrit olmuş insanlar, (Matematikçiler, cebirciler, hekimler, astronomi bilginleri ve benzerleri kendisini tecrit etmiş insanlardır.)
4. Mücadele adamları, (Savaşçı, koruyucu ve benzeri işlerle uğraşan kimseler mücadelecidir.)
5. İstikrarlılar. (Şehirde para kazanılacak işlerle uğraşanlar, mesela çiftçiler, tüccarlar ve diğer meslekle meşgul olanlar istikrarlı gruba dahildir.)
ERDEMLİ OLMAYAN (NOKSAN) DEVLETLER
Az gelişmiş/Yetkin olmayanTopluluklar: Aile, Sokak, Mahalle ve Köy ( MASK : Azgelişmiş MASKeliler )
Faziletsiz/Erdemsiz Devlet: ( SFCD: SaF Cahil Devlet )
1.Sapık Devlet
2. Fasık Devlet
3. Cahil Devlet
4. Değişebilen Devlet
İBN SÎNÂ :
• Tıp ve felsefe anlamında en büyük otorite ”eş-Şeyhü’r-Reis” ünvanıyla tanınmaktadır. Batıda ise Avicenna olarak bilinmektedir.
• İbni Sina, İslâm Yeni-Platonizminin kurucusudur.
• Yunan tıp otoriteleri olan Hipokrat ve Galenin şöhretini gölgede bıraktığı bilinmektedir. El-Kanun fi’t-Tıp adlı eseri Latinceye çevrilmiş, Avrupada tıp
kitabı olarak okutulmuş ve Vallodolid Üniversitesinde İbn Sina (Avicenna) kürsüsü ihdas edilmiştir.
• İbn Sina’ya göre bütün varlıklar zatının gereği olarak Zorunlu Varlık’tan taşarlar. İlk her şeyin failidir, bunun anlamı şudur: O, her varlığın, kendi zatından taştığı varlıktır. İlk’ten meydana gelen her şey, “gereklilik” yoluyla meydana gelir
• İbn Sina Plotinus’un sudur anlayışını kabul edip eleştirisiz olarak İslâm kültürüne aktarır.
• İbn Sînâ ‘uçan adam’ örneği ile kanıtlamaya çalışır.
Eserleri:
En-Necat, Eş-Şifa, Uyun’il Hikme, El-Mebde ve’l-Mead En meşhur eserleri , Kanun, Şifa ve Necat’tır
Büyük İslam filozofları arasında Gazali, Fahreddin el-Razi ve diğerlerinin hücumlarına rağmen asırlarca İslam felsefesi geleneğine hakim olmuş Son derece tafsilatlı ve mükemmel bir felsefe sistemi kuran tek kişi odur. (orijinal)
İbn Sina’ya en genel ve temel ilkesi’her açık ve seçik kavrama, mutlaka bir gerçek ayırıma tekabül etmelidir’
Varlık Teorisi: İbn Sina’nın varlık teorisi de südur teorisine dayanır.
Bu ikili sudûr süreci, ay-altı alemi idare eden ve İslam filozoflarının ekseriyetinin Cebrail dediği en aşağıdaki ve onuncu akla ulaşıncaya kadar devam eder. Ona bu ismin verilmesinin sebebi bu dünyadaki maddeye form vermesi veya onu “şekle sokması”dır, yani hem fiziki maddeye, hem de insan aklına suret verir. Bu yüzden ona Vâhib el-Suver adı verilmiştir.
Leibniz’in dünyayı temellendirmek için, biz Tanrı sayesinde dünyanın varlığını anlayabiliriz diyerek kurduğu Tanrı’nın varlığı hakkındaki delilinin hemen hemen aynısıdır.
Varlık Anlayışı: Alem, bir bütün olarak mümkün idi, fakat Tanrı sayesinde zorunlu hale geldi; bu zorunluluk da Tanrı’dan gelir Ruh Beden Münasebeti :
Aristo gibi, İbn Sina da ruh ile beden arasındaki çok yakın ilişki üzerinde önemle durur, fakat Aristo’nun genel düşünce eğilimi olan iki cevher görüşünü reddederken İbn Sina, aşırı bir düalizm şeklini benimser.
Bilgi Teorisi : İbn Sina bilgiyi, bilen öznenin bilinen nesnenin formunu soyutlaması olarak tasvir eder.
İç duyuların; ( SHHVM) ( Sosyal, Hizmetler, Hayır, Vakfı, Merkezi )
1- Sağduyu
2- Hayal gücü ( Algıların oluştuğu tasavvurların saklandığı)
3- Hayal gücü (tasavvurun nesnelerini birleştirip ayırdığı)
4- Vehim ** ( En önemli meleke )
5- Manalar (ma’âni) dediği fikirleri hafızada saklar.
Nübüvvet Doktrini : ( A T M S )
Peygamberlik hadisesini ve ilahi vahyin zorunluluğunu İbn Sina dört temel üzerinde kurmaya çalışır:
Aklı, “tasavvufi”, mucizevi ve sosyo-politik temel.
İbn Sina tarafından faal akıl (Cebrail) ile özdeşleştirilir.
Peygamber, peygamber olarak faal akılla özdeştir; ve bu özdeşlik söz konusu olduğu sürece faal akıl akl-ı müstefâd (kazanılmış akıl) olarak isimlendirilir.
Fakat peygamber beşer olarak faal akılla özdeş değildir.
İBN MİSKEVEYH:
Gerçek anlamında bir ahlâk filozofu olan İbn Miskeveyh’in ahlâk dair üç önemli özgün kitabı günümüze ulaşmıştır. ( HAS Ahlakçı Filozof)
1. Cavidân Hired.
2. Tezhibu’l-Ahlâk
3. Tertibu’s-Saâde,
İbn Miskeveyh’in tekâmül teorisi esas itibariyle İhvân-ı Safâ’nınkiyle aynıdır. İbn Miskeveyh’e göre bu gaye, insana mahsus olan akıl sayesinde alemin tekamülünde ulaşacağı konuma tekabül eder. Bu dört aşamalı bir tekâmüldür: Maden, bitki, hayvan ve insan.
Tekamül Nazariyesi : Darwin
Psikoloji görüşü: Platon ve Aristo tarafından ortaya konulan geleneksel maneviyatçı öğretiye bağlıdır; ancak Platoncu eğilimler daha ağırlıktadır.
Konuyu el-Fevzu’l-Asgar’da ve Tehzibu’l-Ahlâk’ta ele alır.
Ahlâk Felsefesi: İbn Miskeveyh ahlâka dair büyük risalesi Tehzîbu’l-Ahlâk’a nefs öğretisini açıklayarak başlar. Burada, Platonu izleyerek nefsin melekeleriyle bunları tekabül eden erdemler arasında bir benzerlik çizer.
BATI ENDÜLÜS FİLOZOFLARI İBN BACCE_( Bacının ayrık otu )
Batı İslam dünyasında yetişen ilk Müslüman filozoftur.Batıda Avampace olarak bilinir.
Felsefe anlayışında Aristocu olan İbn Bacce, Allaha ittisali gaye edinmiştir.En önemli özelliği Aristo’nun ve Farabi’nin eserlerine yazmış olduğu şerhlerdir. İbnBacce’nin felsefesinin temel konusu insan ve insan mutluluğudur.
İnsan yapısı itibarıyla evrene benzer.Onda 3 boyut bulunur;Tabii-Duyusal ve Aklî Boyut.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran özelliği akıldır. İnsanları aklî suretleri elde etmelerine ve buna bağlı olarak oluşan aklî yetkinliklerine göre derecelendirir; -Cumhûr (sıradan insan) mertebesi: Bu seviyede olan insanlar aklın konusu olan şeyleri ancak maddî suretler aracılığıyla idrak edebilmektedir.
-Nuzzâr:Bu sınıf tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşan kimselerdir. -Su’edâ (mutlu insanlar): Bu grup filozoflardır.
Ahlak konusundaki görüşleri Farabi’ye çok benzemektedir.İnsan fiilinin ortaya çıkışını istek,öfke ve akıl güçlerinin çatışmasında açıklar.Onu özgün kılan şu
soruya cevap aramasıdır; Bozuk bir toplumda yaşayan entelektüel kabiliyetleri gelişmiş bir filozof nasıl erdemli kalabilir ve mutluluğa ulaşabilir?Orjinal eseri ‘
Tedbiru’l-Mütevahhid’ bu soruya cevap arar.Siyaset felsefesinin tüm konularını bu sorun etrafında inceler.
Mütevahhid, yalnız adam, toplumun geneli gibi yaşamayan aykırı ve sıra dışı kişidir. İbn Bacce bu tür insanlar için nevabıt ‘ayrık otu’ kavramını kullanır.
İbn Bacce erdemsiz toplumda erdemli yaşamaya çalışan insan için bunu olumlu olarak kullanır.
İBN TUFEYL:
• Tabip ve Fakihtir. Meşhur felsefi romanı Hayy bin Yakzan eseriyle tanınır.Bu eserde Farabi, İbnBacce ve kısmen de İbn Sina’yı eleştirir.Kendi meşriki hikmet tasavvuru sunar. Sunduğu hikaye çerçevesinde din-felsefe ilişkilerini ve insanın mutluluğa nasıl ulaşacağını tartışır.
• İbnTufeyl’e göre akıl eşyanın mahiyetlerine ve bu yoldan Allah’a ulaşmak için kâfi gelir. Eserinin son bölümünde gerçek anlamda bir din felsefesi tahlili yer almaktadır.
İBN RÜŞD :
• İbn Rüşd = ( Akıl ) Averroes
• İbn Rüşd’ün Aristoteles’e ait şerhleri o kadar şöhret bulmuştur ki Avrupa âlimlerinden bazıları, İbn Rüşd’ü, Aristotles’in eserlerini Arapçaya ilk tercüme eden zat olarak kabul etmişlerdi . Oysaki İbn Rüşd ne Yunancaya ne de Süryaniceye vakıftı
• İbn Rüşd’ün, Aristoteles için “15 asır fizik ve metafizik alanda yanılgısı olmayan bir insan ancak ilâhî olabilir” ifadesini kullanması, hakikate uygunluk arz etmiyor. Çünkü Aristoteles, “yer sabit diğer gezegenler yerin etrafından dönmektedir” diyor. Bu iddia tamamen yanlıştır. “Ay altı”-“ay üstü” âlem anlayışı da doğruluğun dışındadır.
• İbn Rüşd üç çeşit Aristoteles şerhi (yorumu) bırakmıştır:
Büyük Şerhler (Tefsir-i Kebir),
Orta Şerhler (Tefsir-i Vusta),
Küçük Şerhler (Tefsir-i Sağır).
• Gazâlî’nin teolojik tepkisinin kararlı muhalifi olan İbn Rüşd, Filozofların Tutarsızlıkları’na karşı uygun bir reddiye olarak TutarsızlığınTutarsızlığı isimli eserini yazmıştır. Bu eserinde Gazâlî’nin görüşlerini çürütmeye çalışıyor.
• Faslu’l-makâl isimli eserinde vahyedilmiş yasa ile felsefenin ilişkisini ele alıyor, burada felsefe öğrenmenin dinen zorunlu olduğunu belirtiyor.
• Gazâlî’nin muhalifi olan İbn Rüşd, Aristoteles’in “faal aklın ölümsüzlüğü doktrini” olarak bilinen esasa bağlanmıştır.
GAZÂLÎ :
• Aristo ve Meşşai filozofların felsefesini öğrenmiştir. Bu felsefeyi doru biçimde özetleyen ‘Makasidu’l-Felasife’ adlı eseri ( ÇIKMIŞ SORU)
• Aristocu, Yeni Eflatuncu, Farabi ve İbn Sina metafiziğini, hem kendi felsefesine hemdeİslama aykırı gördüğünden ikinci kitabı Tehafütü’l-Felasife’yi yazmış ve İlk önce İbn Sina’yı tenkid etmiştir.
• Mucizenin imkânı (pamuğun yanmasının faili ateş değil Tanrı’dır) ( ÇIKMIŞ SORU)
• Mantığı kelama dahil etmiştir (Miyaru’l ilim)
• “Mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz” (El-Mustasfa)
• Bakillani’nin ortaya koyduğu “in-ikası edile” delilini tehlikeli delil diyerek reddediyor
• Gazali’nin en çok önem verdiği problem âlemin kıdemi (ezeliliği) problemidir. Bu, din ile felsefe arasında en çok tartışılan ve en uzlaşılmaz problemlerden biri olmuştur
• Selçuklu padişahlarından Melik Şah’ın veziri Nizam elMülk, Nizamiye Medresesinin müderrisliğine tayin etti
• Gazâlî felsefeyi reddetmiyor. Bilakis yetenekli kimselerin onunla uğraşmasını bir bakıma zorunlu görüyor. Gazâlî’nin reddettiği felsefe değil, yanlış yolda olan filozoflardır. Bu nedenle Gazâlî, İslâm âleminde düşünceyi durduran değil, bilakis düşüncenin canlanması için bizzat çalışmalarıyla örneğini veren bir filozoftur.
• Gazâlî’nin, geçirdiği septiklik döneminde de dinî inanç ve itikadından vazgeçtiği söylenemez.
• Kant’tan 613 yıl önce kritisizmi ortaya koyan Gazâlî’ye göre “her organ ve kabiliyetin bir görev alanı vardır. Bunlardan, kendi alanı ile ilgili işler beklenir.
• Gazâlî, felsefeyi içinde eritmiş, Huccetül-İslâm unvanını kazanmış, büyük bir Müslüman filozoftur
Gazali’nin filozofları 23 konuda eleştiriyor. 3 konuda küfüre düştüklerini 20 konuda ise hata yaptıklarını söylüyor.
Küfre düştükleri konular: ( ÇIKMIŞ SORU )
1. Allah’ın cüziyatı bilemeyeceği hususu
2. Alemin ezeliliği
3. Haşrin ruhaniliği
ESERLERİ : ***
Makasıdü’lFelasife, Tehafütü’l-Felasife, Mı’yârü’l-İlm ve Mihakkü’n Nazar (Maksadın ne? Tuhafmısın? Hıyar, nazarla nikahlan)
1. Makâsidu’l-Felâsife (Filozofların Maksatları) (kendi döneminin felsefî konuları)
2. Tehafütü’l-felâsife ( Farabî ve İbn Sina gibi filozofların felsefe geleneğinin ilmî otoritesini yıkmak için)
3. Mi’yâru’l-İlm: Mantığa dair Mi’yâru’l-İlm’i Bağdat’ta Nizamiye medresesinde ders verdiği esnada kaleme aldı.
4. Fadâihu’l-Bâtınıyye, Kitabu’l-Mustazhirî: Gazali Bağdat’ta ders verdiği sıralarda Fadâihu’l-Bâtınıyye veya Kitabu’l-Mustazhirî olarak anılan kitabıyla Batıniyye’ye karşı etkili bir reddiye yazmıştır.
5. El-Mustasfâ: adlı eser, fıkıh ve mantık alanındaki çalışmaların billurlaşmış bir neticesi olarak ortaya çıktı.
6. el-Kıstâsü’l-Mustakîm: Batıniyye’yi mantık temeli üzerinde reddetmek için el-Kıstâsü’l-Mustakîm’i yazdı.
7. Mîzânu’l-‘Amel: Gazali, ilim-amel bütünlüğünü vurgulayan Mîzânu’l-‘Amel adlı bir eser yazmıştır. Felsefî muhtevasına rağmen bu eser, Gazalî’nin tasavvufi yönelişin eşiğinde olduğu bir aşamayı temsil etmektedir.
8. Mişkâtü’l-Envâr: adlı eser ise ilmî ve ahlakî faaliyetin dayanacağı irfanî metafiziği temellendirmek üzere kaleme alınmıştır. Bu eserde felsefî sudur teorisinin bazı özelliklerini taşıyan bir Nur metafiziği ortaya konmuştur..
Gazali’ye göre, tüm günah ve kötülüklerin kaynağı dünya sevgisidir. Dünya sevgisinden kaynaklanan kötülükler:
1. Bedenî günah: Açlık bunlardan biridir.
2. Şehvet içgüdüsüyle ortaya çıkan kötülükler: şehvet arzusu akıl ile kontrol ve idare edilmelidir, azgınlığa izin verilmemelidir. Zina, dinî olduğu kadar, ahlaki ve toplumsal bir günahtır.
3. Dilin sebep olduğu günahlar: Dedikodu, çirkin söz, alay etme, küfretme vs.
Gazali sevgiyi dört grupta ele almaktadır.
1. Ben sevgisi
2. Faydaları için iyilik yapan birini sevme: Bu da bir çeşit ben sevgisidir.
3. Güzellik sevgisi: Güzellik içgüdüsel bir değer olarak hemen hemen tüm dünyada kabul görmüştür.
4. Sevgi, iki ruh arasındaki düzenli etkileşime ve gizli yakınlığa bağlıdır. Hırsız, hırsızı sever; soylu bir insan, soylu bir dostu sever.
OSMANLI’DA FELSEFE
Davud el-Kayserî :
Orhan Gazi tarafından 1336 yılında İznik’te yaptırılan medreseye müderris olarak tayin edilmiştir.
Eserleri: “Keşfu’l-Hicâb an Kelâm-ı Rabbi’l-Erbâb”, “Şerh-i Kasîde-i Taiyye”, “Şerh-i Kasîde-i Mimiyye” “Nihâyetü’l-Beyân fî Dirâyeti’z-Zaman”
Şeyh Bedrettin Simavi: Vahdet-i vücud görüşüne sahiptir. Eseri : “Varidat”
Molla Fenârî :
Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi büyük âlimlerinden olup Sultan II.Murad döneminde Osmanlı Devleti’nin ilk resmî müftüsü/şeyhülislamı tayin edildi. Sadreddin Konevî’nin Miftahu’l-Gayb adlı eserini okumuş ve daha sonra üzerine Misbâhu’l-Üns adında bir şerh yazmıştır.
Fenari’nin gözünde alem gayb ve şehadet olarak ikiye ayrıldığı gibi latif ve kesif olarak da ayrılmaktadır. Varlık tecelli ve zuhur (taayyün ve tenezzül) mertebelerinden geçerek alemde beş mertebeyi veya hazreti (hazerât-ı hamse) meydana getirir:
1) Zat hazreti
2) Ervâh hazerâtı (Ruhlar alemi)
3) Melekût alemi
4) Misal alemi
5) Şehadet alemi
FATİH DÖNEMİ FİKİR HAREKETLERİ Hocazâde Muslihiddin
Hocazâde’nin Fatih’in hocalığı görevine getirildiği rivayet edilmektedir. Bir süre Kazaskerlik yaptıktan sonra Bursa Sultaniye (Yeşil) Medresesi’ne müderris tayin edildi. Hocazade, Fatih’in huzurunda yapılan tartışmalara da katılmış ve İstanbul Sahn-ı Semân müderrisliği görevinde de bulunmuştur. Bu görevde iken Fatih’in isteği üzerine Tehâfütü’l-Felâsife adlı eseri kaleme almıştır. .
Hocazâde bir Mâtürîdî kelamcısıdır ve Semerkand ekolünün Osmanlı coğrafyasındaki bir takipçisidir.
Kemal Paşazade (İbn Kemâl): Osmanlıda ilk kez tarihi olayları sebep-sonuç ilişkileri içerisinde ele alan kişidir.
Eseri, Hâşiye ‘alâ Tehâfütü’l-Felâsife’dir.
Kınalızâde Ali Efendi : Eserlerinin en ünlüsü Ahlak-ı Âlâ’î’
Ebu Suud Efendi: İkinci Ebu Hanife ve Müftiyu’s-sakaleyn Tanzimat Sonrası Felsefe: Münif Paşa, Ali Süavi, Ahmet Mithat
TASAVVUF İLMİNİN TEMEL/KLÂSİK ESERLERİ
Hâris b. Esed Muhâsibî: er-Riâye. ( Muhasip riayet et, hesaba kitaba..)
Hakîm Tirmizî: Hatmü’l-Evliyâ. (Tirmizi, Evliyâyı hatmetmiş..) es-Serrâc et-Tûsî: el-Lüma’. ( Oğ-luma, Tosunuma Serin yer açın.. )
Ebu Bekir Kelâbâzî: et-Ta’arruf. ( Kel Abaza, Taarruza geçti..)
Ebu Tâlib el-Mekkî: Kûtü’l-Kulûb. (Mekke, Kitapların Kalbi..)
Abdülkerîm Kuşeyrî: er-Risâle. ( Kuşey-ri- sale ) el-Hücvîrî: Keşfü’l-Mahcûb. ( Hür Civciv, mahçup oldu.. ) el-Herevî: Menâzilü’s-Sâirîn. ( Her evde Menzil Şairi var..)
el-Gazzâlî: İhyâu Ulûmi’d-Dîn.
Dört cilt olan eser, dört ana bölümdür. “ibâdât, muâmelât, mühlikât ve münciyât” (İMMM)
Ruzbihân el-Baklî: Meşrabü’l-Ervâh. (Ruzi-mahşerde, ruhlar maşrafa tutar..) es-Sühreverdî: Avârifü’l-Maârif. ( Sühreverdi, su verdi ariflere..)
İbnu’n-Nedim Fihrist ul-Ulûm Arapçada yazılan en eski ve en meşhur felsefî tabakat kitabıdır.
İbn Cülcül (Hükema Düldül ) Tabakatu’l-Etibbâ’ ve’l-Hükemâ Molla Cami: Nefahatu’l-Üns
İbn Sina’nın (ö.1037) Sîretu’ş-Şeyhu’r-Reîs adıyla tamamlanan hal tercümesi (otobiyorafik) türün ilk örneklerindendir.
Gazalî (ö. 1111)’nin el-Munkız mine’d-Dalal adıyla yazdığı meşhur otobiyografi
Gazâlî (1058-1111): Makâsıdu’l-Felasife. İslam ve Yunan filozoflarının felsefî görüşlerini özetler. Gazalînin daha sonra yazdığı felsefî eleştirilerin yer aldığı Tehafütü’l-Felasife’ye bir hazırlık mahiyetindedir.
İbn Fâtik: Muhtaru’l-Hikem. (Muhtarın patikleri)
Kindî (ö.873)’nin Risale fî Hudûdi’l-Eşyâ ve Rusûmiha (İslâm’da ilk özel felsefe sözlüğü olan)
Belâzûrî (ö. 893)’nin Futûhu’l-Buldân,
Taberî (ö. 923)’nin Târihu’l-Ümem ve’l-Mülûk
Hatîb el-Bagdâdî (ö. 1071)’nin Târihu’l-Bağdad
Tasavvuf tabirlerini bir araya getiren : Dede Ömer Ruşeni
Tasavvuf düşüncesi Osmanlı medrese bünyesine girmesi: Davud-i Kayseri
Muhyiddîn ibnü’l-Arabî: Fusûsu’l-Hikem ve el-Fütûhât’l-Mekkiyye.
Feridun Attar: “Tezkiretü’l-Evliya”
Yazıcıoğlu Muhammed : “Muhammediye” Kaside-i Bürde müellifi: Ka’b bin Zübeyr
İlk 8 düsturu Abdülhâlık Gucdüvânî tarafından tanzim edilen 11 esas,
Nakşibendiyye’de tasavvufî eğitimin temel unsurları olarak kabul edilir ( Kelimat-ı Kudsiyye )
1) Huş der-dem: Alınan her nefeste Allah’ın huzurunda olduğunu hatırlamak. Zamanı boşa geçirmeyip değerlendirmektir.
2) Nazar ber-kadem: Bakışları ayak ucuna yöneltmek. Atılan her adımda gafletten uzaklaşmak, bulunulan makam ve hâle göre hareket etmektir.
3) Sefer der-vatan: Halktan Hakk’a sefer etmek, kötü huyları iyi huylara çevirip ahlâkı güzelleştirmektir. Kalben dünyevî düşüncelerden ve mâsivâdan kurtulup Allah’a doğru yolculuk yapmaktır.
4) Halvet der-encümen: Halk içinde Hak ile beraber olmak. Görünüşte halk içinde olmakla birlikte kalben Allah ile beraber olmaktır. Elin kârda gönlün yârda olmasıdır.
5) Yâd-kerd: Dilin kalple beraber zikridir. Müridin şeyhi tarafından kendisine verilen duayı (virdi), dili ve kalbi ile zikretmesidir.
6) Bâz-geşt: Zikirde kendiliğinden hatıra gelen iyi veya kötü fikri kovup uzaklaştırmaktır.
7) Nigâh-daşt: Kalbi mâsivâdan, dünyevî düşüncelerden muhafaza etmektir.
8) Yâd-daşt: H uzur haline erip müşahede makamına ulaşmaktır. Allah’ı anmanın sürekli olmasıdır.
9) Vukuf i zamânî: Her an ve her hâlin muhasebesini yapmaktır.
10) Vukûf-i adedî: Zikir esnasında sayıya riayet ederek dikkati bir noktada toplamaktır.
11) Vukûf-i kalbî: Zikir yaparken kalbe yönelip kalpte Allah’tan başkasına yer vermemektir. Allah’ın huzurunda olmanın bilinciyle hareket etmektir.