Namaz Özel Hükümler – İSLAM İBADET ESASLARI
Namaz Özel Hükümler
Günlük beş vakit namaz, haftalık cuma namazı ve gerektiğinde cenaze namazı farz namazlardır. Günlük beş vakit
namaz ve cuma namazları farz-ı ayındır. Cenaze namazı ise farz-ı kifâyedir. Bayram, vitir ve nezir namazları vacip ve bunların dışında kalan namazlar ise sünnet ve nâfile namazlardır.
Farz Namazlar
Namaz denilince ilk hatıra gelen sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde kılman beş vakit farz namazlardır.
Beş vakit namazın meşruiyeti ve farz oluşu Kur’ân-ı Kerim, Sünnet ve icma ile sabit olmuştur.
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) da Peygamber olarak gönderilmesinden itibaren namaz kılmakla yükümlü
tutulmuştu. Hz. Cebrâil, Hz. Peygamber (sav)’i Mekke’nin yakınlarında bir vadiye götürmüş, orada fışkıran bir su ile
önce kendisi, sonra da Resûl-i Ekrem (sav) abdest almış, ardından Resûlullah (sav)’a namaz kıldırmıştır.
İslâmiyet’te bugün bilinen şekliyle beş vakit namaz hicretten bir buçuk yıl önce “Mi‘râc” gecesinde farz kılınmıştır.
Hz. Cebrâil, beş vakit namazın farz kılındığının ertesi günü Hz. Peygamber (sav)’e gelerek O’na Mescid-i Haram’da imamlık yapmış ve namazın vakitlerini öğretmiştir.
Bir günlük zaman diliminde, maddi hayat ile manevi hayat arasında çok güzel bir dengenin kurulmasını beş vakit namazdan başka hiçbir şey sağlayamaz.
Günlük farz namazların rek‘at sayıları; sabah iki, öğle dört, ikindi dört, akşam üç ve yatsı dört olmak üzere toplam on
yedi rek‘at olarak Peygamberimiz (sav)’in uygulamalarıyla sabit olmuştur.
Fıkıh bilginleri, Peygamber (sav)imizin hadislerinden yola çıkarak namaz vakitlerinin başlangıç ve sonunu tesbit
etmeye çalışmışlardır.
1. Sabah namazının vakti, tan yerinin ağarmasıyla (ikinci fecrin oluşmasıyla) başlar, güneşin doğmasıyla son
bulur.
2. Öğle namazının vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı en yüksek noktadan (istivâ) batıya doğru meyletmesiyle
(zevâl) başlar.
3. İkindi namazının vakti, daha önce belirtildiği üzere öğle vaktinin çıktığı andan itibaren başlar ve güneşin
batması ile son bulur.
4. Akşam namazının vakti, güneşin batmasıyla başlar, batı ufkunda meydana gelen “şafak”m kaybolmasıyla
sona erer.
5. Yatsı namazının vakti, yukarıda belirtilen batı ufkunda beliren şafağın kaybolmasından itibaren başlar, tan
yerinin ağarmasına kadar devam eder.
Fıkıh bilginleri, iki namazı bir vakitte kılmanın (cem‘u’ssalâteyn) câiz olup olmadığını tartışmışlardır. İki namazın
birleştirilerek bir vakitte kılınması, sadece “öğle ile ikindi”, “akşam ile yatsı” namazları için söz konusudur.
Bazı fıkıh bilginleri tarafından ihtiyaca binaen ve belirli şartlar altında ceme cevaz verilmekle birlikte, bu ruhsatın
amacı doğrultusunda kullanılması, namazın beş vakit olarak teşri kılınmasındaki hikmetlerden uzaklaştırıcı ve
namaz vakitlerini üç vakte indirici izlenimini verecek davranışlardan olabildiğince kaçınılması gerektiği de bilinmelidir.
Cuma Müslümanların haftalık bayram günüdür, bu mübarek günde Müslümanlar mâbetlerde toplanır, okunacak
hutbeleri can kulağıyla dinler ve hep birlikte cuma namazını kılarlar. Namazdan sonra birbirlerinin hal ve hatırlarını
sorarlar ve sonrasında tekrar günlük işlerine dönerler.
Hz. Peygamber (sav) hicretleri esnasında Medine yakınlarında, Sâlim b. Avf yurdunda “Rânûnâ” denilen vadi
içerisinde bulunan “Benî Sâlim namazgâhı”nda ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.
Cuma namazının belirli hükümleri vardır. Şartlarını taşıyan kimseler için cuma namazı farz-ı ayındır ve iki rek‘attır.
Bu namazın farz olduğu Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Cuma namazı herkese farz değildir.
Cuma namazının vücup şartları yani bir kimseye – Müslüman, akıllı ve bâliğ olma şartlarına ek olarak farz olmasının şartları şunlardır:
1. Erkek olmak
2. Hür olmak
3. Mukim olmak (müsafir sayılan kimseye cuma namazı farz değildir)
4. Sağlıklı olmak
5. Mazereti olmamak (cumaya gittiği takdirde, mal, can ve namusunun zayi olacağından endişe eden kimselere cuma namazı farz değildir).
Kılman cuma namazının sahih ve muteber olması aşağıdaki şartların sağlanmasına bağlıdır:
• Cuma namazını, devlet başkanının veya onun görevlendirdiği bir kişinin kıldırması,
• Cuma namazının, yöneticiler tarafından izin verilen ve halka açık camilerde kılınması,
• Cuma namazının öğle namazı vaktinde kılınması
• Cuma namazının cemaatle kılınması,
• İki rek‘atlık bir farz olan cuma namazından önce hutbe okunması,
• Cumanın halkın devamlı oturduğu yerleşim yerinde kılınmasıdır.
Cuma Namazı minareden ezan (dış ezan) okunmasıyla başlar. Sonra dört rek‘athk cuma namazının sünneti, öğle
namazının sünneti gibi kılınır. Hatip minbere hutbe okumak üzere çıkıyorsa, bu namaza başlanmaz. Ancak önceden
başlanmış ise tamamlanır. Hatip minbere çıkmaya başlayınca müezzin ezan (iç ezan) okur, hatip ezanı minberde
oturarak dinler. Ezan bittikten sonra, hutbesini ayakta cemaate yönelerek sunar. Hatip hutbesini sunarken cemaat
her hangi bir işle meşgul olmaz, konuşmayıp susar ve büyük bir dikkatle hutbeyi dinler. Hatip hutbeyi bitirdikten
sonra müezzin kâmet getirir. Bu esnada hatip minberden inerek mihraba geçer ve iki rek’at cuma namazını, sabah
namazının iki rek’at farzı gibi kıldırır.
Cuma namazının farzı kılındıktan sonra dört rek’at cuma namazının son
sünneti, öğle namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır. Böylece namaz tamamlanır.
Cuma namazı cemaatle kılındıktan sonra kılmayanlar tarafından kazâ edilemez. Bunun yerine öğle namazı kılınır.
Kur’ân-ı Kerim’de, cuma namazı için ezan okunduğu zaman alış veriş gibi kişiyi ibadetten alıkoyan akitlerin
yasaklandığı bildirilmiştir (el- Cumu’a 62/9). Fıkıh bilginleri, bu yasağın namaz bitinceye kadar devam ettiğini ve bu
yasağın yalnız cuma namazını kılmakla yükümlü kişilerle ilgili olduğunu açıklamışlardır.
Vâcip Namazlar
Namaz Özel Hükümler
Günlük beş vakit namaz, haftalık cuma namazı ve gerektiğinde cenaze namazı farz namazlardır. Günlük beş vakit
namaz ve cuma namazları farz-ı ayındır. Cenaze namazı ise farz-ı kifâyedir. Bayram, vitir ve nezir namazları vacip ve bunların dışında kalan namazlar ise sünnet ve nâfile namazlardır.
Farz Namazlar
Namaz denilince ilk hatıra gelen sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde kılman beş vakit farz namazlardır.
Beş vakit namazın meşruiyeti ve farz oluşu Kur’ân-ı Kerim, Sünnet ve icma ile sabit olmuştur.
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) da Peygamber olarak gönderilmesinden itibaren namaz kılmakla yükümlü
tutulmuştu. Hz. Cebrâil, Hz. Peygamber (sav)’i Mekke’nin yakınlarında bir vadiye götürmüş, orada fışkıran bir su ile
önce kendisi, sonra da Resûl-i Ekrem (sav) abdest almış, ardından Resûlullah (sav)’a namaz kıldırmıştır.
İslâmiyet’te bugün bilinen şekliyle beş vakit namaz hicretten bir buçuk yıl önce “Mi‘râc” gecesinde farz kılınmıştır.
Hz. Cebrâil, beş vakit namazın farz kılındığının ertesi günü Hz. Peygamber (sav)’e gelerek O’na Mescid-i Haram’da imamlık yapmış ve namazın vakitlerini öğretmiştir.
Bir günlük zaman diliminde, maddi hayat ile manevi hayat arasında çok güzel bir dengenin kurulmasını beş vakit namazdan başka hiçbir şey sağlayamaz.
Günlük farz namazların rek‘at sayıları; sabah iki, öğle dört, ikindi dört, akşam üç ve yatsı dört olmak üzere toplam on
yedi rek‘at olarak Peygamberimiz (sav)’in uygulamalarıyla sabit olmuştur.
Fıkıh bilginleri, Peygamber (sav)imizin hadislerinden yola çıkarak namaz vakitlerinin başlangıç ve sonunu tesbit
etmeye çalışmışlardır.
1. Sabah namazının vakti, tan yerinin ağarmasıyla (ikinci fecrin oluşmasıyla) başlar, güneşin doğmasıyla son
bulur.
2. Öğle namazının vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı en yüksek noktadan (istivâ) batıya doğru meyletmesiyle
(zevâl) başlar.
3. İkindi namazının vakti, daha önce belirtildiği üzere öğle vaktinin çıktığı andan itibaren başlar ve güneşin
batması ile son bulur.
4. Akşam namazının vakti, güneşin batmasıyla başlar, batı ufkunda meydana gelen “şafak”m kaybolmasıyla
sona erer.
5. Yatsı namazının vakti, yukarıda belirtilen batı ufkunda beliren şafağın kaybolmasından itibaren başlar, tan
yerinin ağarmasına kadar devam eder.
Fıkıh bilginleri, iki namazı bir vakitte kılmanın (cem‘u’ssalâteyn) câiz olup olmadığını tartışmışlardır. İki namazın
birleştirilerek bir vakitte kılınması, sadece “öğle ile ikindi”, “akşam ile yatsı” namazları için söz konusudur.
Bazı fıkıh bilginleri tarafından ihtiyaca binaen ve belirli şartlar altında ceme cevaz verilmekle birlikte, bu ruhsatın
amacı doğrultusunda kullanılması, namazın beş vakit olarak teşri kılınmasındaki hikmetlerden uzaklaştırıcı ve
namaz vakitlerini üç vakte indirici izlenimini verecek davranışlardan olabildiğince kaçınılması gerektiği de bilinmelidir.
Cuma Müslümanların haftalık bayram günüdür, bu mübarek günde Müslümanlar mâbetlerde toplanır, okunacak
hutbeleri can kulağıyla dinler ve hep birlikte cuma namazını kılarlar. Namazdan sonra birbirlerinin hal ve hatırlarını
sorarlar ve sonrasında tekrar günlük işlerine dönerler.
Hz. Peygamber (sav) hicretleri esnasında Medine yakınlarında, Sâlim b. Avf yurdunda “Rânûnâ” denilen vadi
içerisinde bulunan “Benî Sâlim namazgâhı”nda ilk cuma hutbesini okumuş ve ilk cuma namazını kıldırmıştır.
Cuma namazının belirli hükümleri vardır. Şartlarını taşıyan kimseler için cuma namazı farz-ı ayındır ve iki rek‘attır.
Bu namazın farz olduğu Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Cuma namazı herkese farz değildir.
Cuma namazının vücup şartları yani bir kimseye – Müslüman, akıllı ve bâliğ olma şartlarına ek olarak farz olmasının şartları şunlardır:
1. Erkek olmak
2. Hür olmak
3. Mukim olmak (müsafir sayılan kimseye cuma namazı farz değildir)
4. Sağlıklı olmak
5. Mazereti olmamak (cumaya gittiği takdirde, mal, can ve namusunun zayi olacağından endişe eden kimselere cuma namazı farz değildir).
Kılman cuma namazının sahih ve muteber olması aşağıdaki şartların sağlanmasına bağlıdır:
• Cuma namazını, devlet başkanının veya onun görevlendirdiği bir kişinin kıldırması,
• Cuma namazının, yöneticiler tarafından izin verilen ve halka açık camilerde kılınması,
• Cuma namazının öğle namazı vaktinde kılınması
• Cuma namazının cemaatle kılınması,
• İki rek‘atlık bir farz olan cuma namazından önce hutbe okunması,
• Cumanın halkın devamlı oturduğu yerleşim yerinde kılınmasıdır.
Cuma Namazı minareden ezan (dış ezan) okunmasıyla başlar. Sonra dört rek‘athk cuma namazının sünneti, öğle
namazının sünneti gibi kılınır. Hatip minbere hutbe okumak üzere çıkıyorsa, bu namaza başlanmaz. Ancak önceden
başlanmış ise tamamlanır. Hatip minbere çıkmaya başlayınca müezzin ezan (iç ezan) okur, hatip ezanı minberde
oturarak dinler. Ezan bittikten sonra, hutbesini ayakta cemaate yönelerek sunar. Hatip hutbesini sunarken cemaat
her hangi bir işle meşgul olmaz, konuşmayıp susar ve büyük bir dikkatle hutbeyi dinler. Hatip hutbeyi bitirdikten
sonra müezzin kâmet getirir. Bu esnada hatip minberden inerek mihraba geçer ve iki rek’at cuma namazını, sabah
namazının iki rek’at farzı gibi kıldırır.
Cuma namazının farzı kılındıktan sonra dört rek’at cuma namazının son
sünneti, öğle namazının dört rek’at sünneti gibi kılınır. Böylece namaz tamamlanır.
Cuma namazı cemaatle kılındıktan sonra kılmayanlar tarafından kazâ edilemez. Bunun yerine öğle namazı kılınır.
Kur’ân-ı Kerim’de, cuma namazı için ezan okunduğu zaman alış veriş gibi kişiyi ibadetten alıkoyan akitlerin
yasaklandığı bildirilmiştir (el- Cumu’a 62/9). Fıkıh bilginleri, bu yasağın namaz bitinceye kadar devam ettiğini ve bu
yasağın yalnız cuma namazını kılmakla yükümlü kişilerle ilgili olduğunu açıklamışlardır.
Vâcip Namazlar
Vacip namazlar; vitir namazı, bayram namazları, tavaf ve nezir namazı’dır. Tavaf namazı iki rek‘attır. Nezrin de en
azı iki rek‘attır.
Vitir namazı vacip olup üç rek’attır. Vitir namazının vakti yatsı vaktidir, ancak ondan sonra kılınır.
Kendilerine cuma namazı farz olan kişilere, bayram namazları vaciptir.
Kurban bayramlarında arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına
(bunlar dâhil) kadar yirmi üç vakit farz namazını müteakip bir defa: “Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu
vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahilhamd” diye tekbir getirilir ki, buna “teşrik tekbirleri” denir.
Sünnet ve Nafile Namazlar
Sünnet namazlar; Beş vakit farz namaz ile cuma namazının farzının önünde ve sonunda kılınan namazlar sünnet
namazlar olarak isimlendirilir.
Nâfile (tatawu‘) namazların başlıcaları şunlardır; tahiyyyetü’l-mes- cid namazı, kuşluk (duhâ) namazı, teheccüd
namazı, istihâre namazı, teşbih namazı, hâcet namazı, yağmur duası, küsûf ve husûf (güneş ve ay tutulması) namazı,
kandil gecelerinde kılman namazdır.
Tahiyyyetü’l-mescid Namazı: Ziyaret, eğitim, öğretim gibi bir maksatla bir mescide giren Müslümanın, mescidde
Rabbine tâzimde bulunmak üzere iki rek‘at nâfile namaz kılması müstehaptır.
Kuşluk Namazı: Güneş doğup kerâhet vakti çıktıktan sonra istivâ vaktine kadar iki, dört, sekiz veya on iki rek’at
namaz kılmak müstehaptır.
Teheccüd namazı: Yatsı namazının ardından daha uyumadan veya biraz uyuduktan sonra kılınacak nâfile namazına
“gece namazı” denir ki, bunun sevabı çoktur. Bir süre uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa “teheccüd namazı” adını alır.
Teheccüd namazı iki rek’attan sekiz rek’ata kadardır.
İstihâre Namazı: Bir şeyin hayırlısını istemek anlamına gelir. Hakkında nasıl hareket etmenin doğru olduğu bilinemeyen mubah işlerde, manevi bir işarete nâil olmak için kılman iki rek’athk bir namazdır.
Teşbih Namazı: Her rek’atmda yetmiş beş defa “Sübhânallâhi ve’l- hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illeTlahu ve’llâhu ekber”
diye teşbih okunan dört rek’atlı bir namazdır ve sevabı pek çoktur.
Hâcet Namazı: Uhrevî veya dünyevi bir ihtiyacı bulunan kişi, yatsı namazından sonra iki veya dört rek’at namaz kılar,
ardında da bir dua yaparak, ihtiyaç duyduğu işin meydana gelmesi için Allah’tan niyaz eder.
Yağmur Duası: Kuraklık olduğu zaman Müslümanlar, yağmur (istiskâ) duasına çıkar ve Cenab-ı Hak’tan yağmur
yağdırmasını niyaz ederler.
Küsûf ve Husûf Namazı: Güneş ve ay tutulduğu zaman kılman namazdır. Kandil gecelerine mahsus bir namaz bulunmamakla birlikte Müslümanlar bu geceleri
evlerinde veya camilere giderek namazlarını cemaatle kılmakta, va’z dinlemekte, münferiden kazâ veya nâfile
namazları kılmaktadır.
Namazın Hastalık, Yolculuk Ve Korku Hallerinde Kılınışı Hastalık, yolculuk ve savaşı da içine alan korkulu/tehlikeli hallerde, fertlere namazlarını edâ ederken tanınan
kolaylıklar vardır.
Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hastalığının uzamasına veya artmasına sebep olacağı anlaşılan
bir hastanın, oturarak namaz kılabilmesi; oturmaya da gücü yetmeyenin, yanı üzerine veya arkası üstüne yatarak imâ
ile namazını kılabilmesi mümkündür.
Hanefî mezhebine göre, yolculuklarda dört rek’atlı farz namazların kısaltılıp ikişer rek’at olarak kılınması vaciptir.
Yolcular, farz namazları cemaat halinde de ikişer rek‘at olarak kılarlar. Ancak yolcu olan kişi, yolcu olmayan imama
uyarsa, imam ile birlikte dört rek‘at namazı tam kılar. Şayet yolcu olmayan, yolcu olana uyarsa, imam iki rek’atta
selam verdikten sonra yolcu olmayan, ayağa kalkıp iki rek‘at daha kılarak dört rek‘atı tamamlar.
Böyle bir durumda imamın, kendisinin yolcu olduğunu ve cemaatin de dörde tamamlaması gerektiğini namazdan önce hatırlatması müstehaptır.
Kaynaklarda salâtü’l-havf olarak geçen korku namazı; korku ve tehlike halinde Müslüman askerlerin, nöbet ve savaş
halinin gereği olan önlemleri almayı ihmal etmeksizin iki gruba ayrılarak askerî birliği sevk ve idare eden
başkomutanın veya ona vekâlet eden imamın arkasında sırayla saf tutarak farz namazın bir kısmını imamın
arkasında, diğer kısmını da kendi başlarına kılmalarını ifade eder.
Secdeler
Secde Allah’a saygı ve O’nu yüceltmenin en ileri ifadesidir; kulun Rabbına en fazla yaklaştığı haldir. Cenaze namazının dışındaki bütün namazların her bir rekatında iki defa yapılan secdelere “namaz secdesi” denir. Bu secde, namazın bir rüknünü (farzını) teşkil eder.
Namazlarda yanılmalar yoluyla meydana gelen bazı eksikliklerin telâfi edilmesi için namazın sonunda yapılan
secdelere “sehiv secdesi” denir. Sehiv secdesi namazın son oturuşunda (ka‘de-i ahire) yapılır. Tek başına kılan kişi
tahiyyat, salli-bârik dualarını okuyup sağ ve sol taraflara selam verdikten sonra, imam ise -cemaatin karışıklığa
uğrayıp dağılmasına yol açmamak içintahiyyatı okuyup sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdesini yapar.
Sehiv secdesi şöyle yapılır: Namazın son oturuşunda (ka‘de-i ahire) selam verilir, daha sonra “Allahu ekber” denilerek
secdeye varılıp üç defa “Sübhâna Rabbiye’laTâ” okunur, sonra “Allahu ekber” denilerek secdeden doğrulup oturulur,
bir teşbih miktarı oturuşdan sonra yeniden “Allahu ekber” diye ikinci secdeye varılır, yine üç defa “Sübhâne
Rabbiye’l-a’lâ” okunduktan sonra “Allahu ekber” denilerek doğrulup oturulur. Tahiyyât, salli-bârik ve rabbenâ âtinâ
duaları okunduktan sonra önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa selam verilir. Selam verdikten sonra namazda
yanıldığını hatırlayan bir kimse, yüzünü kıbleden çevirmemiş ve konuşmamış ise yine sehiv secdesi yapabilir.
Kur’ân-ı Kerim’de secde ayetlerinin okunması veya işitilmesi sebebiyle yapılan secdeye “tilâvet secdesi” denir.
Kur’ân-ı Kerim’de ondört secde ayeti vardır.
Allah’a şükür için yapılan secdeye de “şükür secdesi” denir.
Cenaze Namazı
Ölen bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, üzerine namaz kılıp bir kabre defnetmek Müslümanlar için bir farz-ı
kifâyedir.
Cenazenin bir an önce yıkanıp, kefenlenip namazı kılınarak kabrine konulması müstehaptır. Müslüman bir ölünün
yıkanabilmesi için vücudunun yarıdan fazlasının bulunması gerekir. Savaş şehitleri yıkanmaz, kanlı elbiseleriyle
defnedilir.
Kefen ölünün bir çeşit elbisesi demektir. Ölünün elbisesi, üç parça bezden ibarettir. Birinci parça bez (kamîs:
gömlek)’in uzunluğu, boyundan ayaklara kadar olur. İkinci parça bez (izâr: don ve etek)’in uzunluğu ise, baştan ayağa kadar olur. Üçüncü parça bez (lifâfe: sargı), baş ve ayak taraflarından düğümleneceğinden ikinci parçadan biraz daha uzun olur. Kadınların kefeni, bu üç parçaya ilave olarak ayrı bir başörtüsü ve bir de göğüs örtüsü olmak üzere beş parça bezdir.
Cenaze namazı, ölü için dua ve istiğfardan ibaret farz-ı kifâye bir namazdır; ölünün günah ve kusurlarının
affolunmasını Allah’tan istemektir. Cenaze namazını, Müslüman, âkil ve bâliğ olup ölüm haberi kendisine ulaşan
kişiler kılmakla yükümlüdürler. Bu gibi vasıfları taşıyan kişilerin bir kısmı bu görevi yerine getirmesiyle, diğerlerinin sorumluluğu düşer.
Cenaze namazının rükünleri (farzları) dört tekbir ve kıyam (ayakta durmak)’dır. Kur’ân okumak (kıraat), rükû’, secde ve teşehhüd yoktur. Cenaze namazında, “sübhâneke”, “salli-bârik” ile ölü ve dirilere özellikle de ölen kişiye “dua” okumak sünnet, selam vermek ise vaciptir.
Cenazenin taşınıp kabre defnedilmesinde acele etmek müstehaptır. Ölülerin hakları, dirilerin hakları kadar
korunmalıdır. Kabirleri güzelce muhafaza etmek, temiz tutmak, ağaçlar ile süslemek, hayatta olanlar için birer görevdir.
Şehitlik
Allah yolunda öldürülenlere “şehîd” denir. Şehitlik, yüce bir mertebedir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah yolunda
öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız” (el-Bakara 2/154), “Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile
sevinçli bir halde Ra- bleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar…” (Âl-i İmrân 3/169-170) buyrulmuştur. Şehidin
üzerindeki kul haklarından başka, bütün kusurları ve günahları Allah tarafından affolunur.
Şehitler iki kısımdır:
1. Dünya ve âhiret itibariyle şehid: Bunlar kâmil anlamda şehittirler.
Bunlar, savaşta öldürülen yahut eşkiya
tarafından öldürülen Müslüman kişilerdir.
2. Âhiret itibariyle şehid: Savaş meydanında yaralandıktan veya eşkıya tarafından vurulduktan sonra yer, içer,
konuşur, tedavi görür yahut bir namaz vakti geçer ve ondan sonra ölürse, bu kişi, âhiret itibariyle şehittir
Vacip namazlar; vitir namazı, bayram namazları, tavaf ve nezir namazı’dır. Tavaf namazı iki rek‘attır. Nezrin de en
azı iki rek‘attır.
Vitir namazı vacip olup üç rek’attır. Vitir namazının vakti yatsı vaktidir, ancak ondan sonra kılınır.
Kendilerine cuma namazı farz olan kişilere, bayram namazları vaciptir.
Kurban bayramlarında arefe günü sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazına
(bunlar dâhil) kadar yirmi üç vakit farz namazını müteakip bir defa: “Allahu ekber, Allahu ekber, Lâ ilâhe illallahu
vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahilhamd” diye tekbir getirilir ki, buna “teşrik tekbirleri” denir.
Sünnet ve Nafile Namazlar
Sünnet namazlar; Beş vakit farz namaz ile cuma namazının farzının önünde ve sonunda kılınan namazlar sünnet
namazlar olarak isimlendirilir.
Nâfile (tatawu‘) namazların başlıcaları şunlardır; tahiyyyetü’l-mes- cid namazı, kuşluk (duhâ) namazı, teheccüd
namazı, istihâre namazı, teşbih namazı, hâcet namazı, yağmur duası, küsûf ve husûf (güneş ve ay tutulması) namazı,
kandil gecelerinde kılman namazdır.
Tahiyyyetü’l-mescid Namazı: Ziyaret, eğitim, öğretim gibi bir maksatla bir mescide giren Müslümanın, mescidde
Rabbine tâzimde bulunmak üzere iki rek‘at nâfile namaz kılması müstehaptır.
Kuşluk Namazı: Güneş doğup kerâhet vakti çıktıktan sonra istivâ vaktine kadar iki, dört, sekiz veya on iki rek’at
namaz kılmak müstehaptır.
Teheccüd namazı: Yatsı namazının ardından daha uyumadan veya biraz uyuduktan sonra kılınacak nâfile namazına
“gece namazı” denir ki, bunun sevabı çoktur. Bir süre uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa “teheccüd namazı” adını alır.
Teheccüd namazı iki rek’attan sekiz rek’ata kadardır.
İstihâre Namazı: Bir şeyin hayırlısını istemek anlamına gelir. Hakkında nasıl hareket etmenin doğru olduğu bilinemeyen mubah işlerde, manevi bir işarete nâil olmak için kılman iki rek’athk bir namazdır.
Teşbih Namazı: Her rek’atmda yetmiş beş defa “Sübhânallâhi ve’l- hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illeTlahu ve’llâhu ekber”
diye teşbih okunan dört rek’atlı bir namazdır ve sevabı pek çoktur.
Hâcet Namazı: Uhrevî veya dünyevi bir ihtiyacı bulunan kişi, yatsı namazından sonra iki veya dört rek’at namaz kılar,
ardında da bir dua yaparak, ihtiyaç duyduğu işin meydana gelmesi için Allah’tan niyaz eder.
Yağmur Duası: Kuraklık olduğu zaman Müslümanlar, yağmur (istiskâ) duasına çıkar ve Cenab-ı Hak’tan yağmur
yağdırmasını niyaz ederler.
Küsûf ve Husûf Namazı: Güneş ve ay tutulduğu zaman kılman namazdır. Kandil gecelerine mahsus bir namaz bulunmamakla birlikte Müslümanlar bu geceleri
evlerinde veya camilere giderek namazlarını cemaatle kılmakta, va’z dinlemekte, münferiden kazâ veya nâfile
namazları kılmaktadır.
Namazın Hastalık, Yolculuk Ve Korku Hallerinde Kılınışı Hastalık, yolculuk ve savaşı da içine alan korkulu/tehlikeli hallerde, fertlere namazlarını edâ ederken tanınan
kolaylıklar vardır.
Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hastalığının uzamasına veya artmasına sebep olacağı anlaşılan
bir hastanın, oturarak namaz kılabilmesi; oturmaya da gücü yetmeyenin, yanı üzerine veya arkası üstüne yatarak imâ
ile namazını kılabilmesi mümkündür.
Hanefî mezhebine göre, yolculuklarda dört rek’atlı farz namazların kısaltılıp ikişer rek’at olarak kılınması vaciptir.
Yolcular, farz namazları cemaat halinde de ikişer rek‘at olarak kılarlar. Ancak yolcu olan kişi, yolcu olmayan imama
uyarsa, imam ile birlikte dört rek‘at namazı tam kılar. Şayet yolcu olmayan, yolcu olana uyarsa, imam iki rek’atta
selam verdikten sonra yolcu olmayan, ayağa kalkıp iki rek‘at daha kılarak dört rek‘atı tamamlar.
Böyle bir durumda imamın, kendisinin yolcu olduğunu ve cemaatin de dörde tamamlaması gerektiğini namazdan önce hatırlatması müstehaptır.
Kaynaklarda salâtü’l-havf olarak geçen korku namazı; korku ve tehlike halinde Müslüman askerlerin, nöbet ve savaş
halinin gereği olan önlemleri almayı ihmal etmeksizin iki gruba ayrılarak askerî birliği sevk ve idare eden
başkomutanın veya ona vekâlet eden imamın arkasında sırayla saf tutarak farz namazın bir kısmını imamın
arkasında, diğer kısmını da kendi başlarına kılmalarını ifade eder.
Secdeler
Secde Allah’a saygı ve O’nu yüceltmenin en ileri ifadesidir; kulun Rabbına en fazla yaklaştığı haldir. Cenaze namazının dışındaki bütün namazların her bir rekatında iki defa yapılan secdelere “namaz secdesi” denir. Bu secde, namazın bir rüknünü (farzını) teşkil eder.
Namazlarda yanılmalar yoluyla meydana gelen bazı eksikliklerin telâfi edilmesi için namazın sonunda yapılan
secdelere “sehiv secdesi” denir. Sehiv secdesi namazın son oturuşunda (ka‘de-i ahire) yapılır. Tek başına kılan kişi
tahiyyat, salli-bârik dualarını okuyup sağ ve sol taraflara selam verdikten sonra, imam ise -cemaatin karışıklığa
uğrayıp dağılmasına yol açmamak içintahiyyatı okuyup sağ tarafa selam verdikten sonra sehiv secdesini yapar.
Sehiv secdesi şöyle yapılır: Namazın son oturuşunda (ka‘de-i ahire) selam verilir, daha sonra “Allahu ekber” denilerek
secdeye varılıp üç defa “Sübhâna Rabbiye’laTâ” okunur, sonra “Allahu ekber” denilerek secdeden doğrulup oturulur,
bir teşbih miktarı oturuşdan sonra yeniden “Allahu ekber” diye ikinci secdeye varılır, yine üç defa “Sübhâne
Rabbiye’l-a’lâ” okunduktan sonra “Allahu ekber” denilerek doğrulup oturulur. Tahiyyât, salli-bârik ve rabbenâ âtinâ
duaları okunduktan sonra önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa selam verilir. Selam verdikten sonra namazda
yanıldığını hatırlayan bir kimse, yüzünü kıbleden çevirmemiş ve konuşmamış ise yine sehiv secdesi yapabilir.
Kur’ân-ı Kerim’de secde ayetlerinin okunması veya işitilmesi sebebiyle yapılan secdeye “tilâvet secdesi” denir.
Kur’ân-ı Kerim’de ondört secde ayeti vardır.
Allah’a şükür için yapılan secdeye de “şükür secdesi” denir.
Cenaze Namazı
Ölen bir Müslümanı yıkamak, kefenlemek, üzerine namaz kılıp bir kabre defnetmek Müslümanlar için bir farz-ı
kifâyedir.
Cenazenin bir an önce yıkanıp, kefenlenip namazı kılınarak kabrine konulması müstehaptır. Müslüman bir ölünün
yıkanabilmesi için vücudunun yarıdan fazlasının bulunması gerekir. Savaş şehitleri yıkanmaz, kanlı elbiseleriyle
defnedilir.
Kefen ölünün bir çeşit elbisesi demektir. Ölünün elbisesi, üç parça bezden ibarettir. Birinci parça bez (kamîs:
gömlek)’in uzunluğu, boyundan ayaklara kadar olur. İkinci parça bez (izâr: don ve etek)’in uzunluğu ise, baştan ayağa kadar olur. Üçüncü parça bez (lifâfe: sargı), baş ve ayak taraflarından düğümleneceğinden ikinci parçadan biraz daha uzun olur. Kadınların kefeni, bu üç parçaya ilave olarak ayrı bir başörtüsü ve bir de göğüs örtüsü olmak üzere beş parça bezdir.
Cenaze namazı, ölü için dua ve istiğfardan ibaret farz-ı kifâye bir namazdır; ölünün günah ve kusurlarının
affolunmasını Allah’tan istemektir. Cenaze namazını, Müslüman, âkil ve bâliğ olup ölüm haberi kendisine ulaşan
kişiler kılmakla yükümlüdürler. Bu gibi vasıfları taşıyan kişilerin bir kısmı bu görevi yerine getirmesiyle, diğerlerinin sorumluluğu düşer.
Cenaze namazının rükünleri (farzları) dört tekbir ve kıyam (ayakta durmak)’dır. Kur’ân okumak (kıraat), rükû’, secde ve teşehhüd yoktur. Cenaze namazında, “sübhâneke”, “salli-bârik” ile ölü ve dirilere özellikle de ölen kişiye “dua” okumak sünnet, selam vermek ise vaciptir.
Cenazenin taşınıp kabre defnedilmesinde acele etmek müstehaptır. Ölülerin hakları, dirilerin hakları kadar
korunmalıdır. Kabirleri güzelce muhafaza etmek, temiz tutmak, ağaçlar ile süslemek, hayatta olanlar için birer görevdir.
Şehitlik
Allah yolunda öldürülenlere “şehîd” denir. Şehitlik, yüce bir mertebedir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah yolunda
öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız” (el-Bakara 2/154), “Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile
sevinçli bir halde Ra- bleri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar…” (Âl-i İmrân 3/169-170) buyrulmuştur. Şehidin
üzerindeki kul haklarından başka, bütün kusurları ve günahları Allah tarafından affolunur.
Şehitler iki kısımdır:
1. Dünya ve âhiret itibariyle şehid: Bunlar kâmil anlamda şehittirler.
Bunlar, savaşta öldürülen yahut eşkiya
tarafından öldürülen Müslüman kişilerdir.
2. Âhiret itibariyle şehid: Savaş meydanında yaralandıktan veya eşkıya tarafından vurulduktan sonra yer, içer,
konuşur, tedavi görür yahut bir namaz vakti geçer ve ondan sonra ölürse, bu kişi, âhiret itibariyle şehittir