dhbt2022 dhbtdhbt ders notlarıdhbt kitaplarıdhbt kursları

Temizlik – İSLAM İBADET ESASLARI

Temizlik – İSLAM İBADET ESASLARI
05.09.2021

Temizliğin Önemi, Amaç ve İlkeleri

İslâm dininin temel kitabı olan Kur’ân birçok ayetinde ve Hz. Peygamber (sav) ilgili hadislerinde temizlik üzerinde
ısrarla durmuşlardır. Ayetler hem maddi hem de manevi temizliği ele almış ve bunları beraber işlemişlerdir.
Kur’ân’da Hz. Peygamber (sav)’in özelliklerinden bahsedilirken, bunlar arasında insanları manen temizleme görevi
(tezkiye) de zikredilmiştir (el- Cumu‘â, 62/2). Ancak maddi temizlik olmadan manen temiz olmak mümkün olmayacağından maddi ve manevi temizlik genelde beraber işlenmiş ve iki temizlik arasındaki sıkı ilişkiye işaret
edilmiştir.

Hz. Peygamber (sav), her konuda olduğu gibi, temizlik konusunda da söz ve davranışlarıyla Müslümanlara rehberlik
etmiştir. Camiye giderken ve toplum içine çıkarken en temiz elbiselerini giymesi, güzel koku sürünmesi ve bunu
tavsiye etmesi, çiğ soğan ve sarımsak yemekten sakınması ve cemaate katılacaklardan bunları yememelerini
istemesi, insanların gelip geçtiği yola ve gölgeliklere abdest bozmayı yasaklaması, hiç olmazsa haftada bir kez boy
abdesti almayı ve beden temizliği yapmayı ısrarla tavsiye etmesi O’nun temizlik konusundaki güzel örnek ve
rehberliğini göstermektedir.

Abdesti olmayan ve cünüp olan kimse, maddeten temiz olsa bile, bazı ibadetleri yapamayacağı için dinimize göre
hükmen kirli kabul edilir. İslâm dininin kabul ettiği hükmi kirlilik haline hades denir.
Tahâret, hem maddi ve hakiki pisliklerden (necâset) hem de hükmi kirlilik halinden (hades) temizlenmeyi
kapsamaktadır. Hatta bu kelimenin kalbin, gurur, kin, kıskançlık gibi ahlaki ve manevi kirlerden temizlenmeyi de
kapsadığı ifade edilmektedir. Nezâfet ise , sadece hakiki ve maddi pisliklerden temizlenmeyi ifade etmektedir. Her iki
kelimenin eş anlamlı olarak kullanıldığı da olmaktadır.
Dinî literatürde temizlik kavramı, hem necâset denilen maddi, hem hades adı verilen hükmi pisliklerden ve kirlerden
temizlenmeyi hem de kalbe hâkim olan ahlaki ve manevi kirleri kapsayacak kadar geniş bir alanı ifade etmektedir.
Fıkıh literatüründe maddi-hakiki pislik ve kirlilik, beden, elbise veya namaz kılınacak yerde necâset denilen maddi
veya hakiki pisliklerin bulunması durumudur. Necâset, maddi pislik ve kirlilik demektir.

Necis Sayılan Maddelerin Çeşitleri

Necis olan maddeler değişik açılardan kısımlara ayrılmıştır. Akıcı olup olmaması bakımından necâset, katı (câmid)
necâset ve akıcı (mâyi‘) necâset olmak üzere iki kısımdır. Gözle görülüp görülmemesi açısından da ikiye ayrılan
necâsetin bu kısımları şöyledir: Görülen necâset (necâset-i mer’iyye), belli bir hacmi olup kuruduktan sonra gözle
görülebilen necâsettir. Görülmeyen necâset (necâset-i gayr-i mer’iyye) ise hacmi olmayan, donup kalmayan ve kuruduktan sonra gözle görülmeyen necâsettir. Necisliği hakkında delil olup olmaması veya var olan delilin kuvveti
bakımından ise necâset, hafif (necâset-i hafife) ve ağır (necâset-i galîza) gibi kısımlara ayrılmıştır.
Hükmi kirlilik olan hades, büyük hades (hades-i ekber) ve küçük hades (hades-i asğar) olmak üzere iki kısma
ayrılmaktadır.

Büyük hades: Büyük temizlik (tahâret-i kübrâ) olarak da adlandırılan gusül alınarak giderilebi- len cünüplük
(cenâbet), hayız ve nifas gibi hükmi kirliliklerdir.
Küçük hades: Küçük temizlik (tahâret-i suğrâ) de denilen normal ab- destle giderilebilen hükmi kirliliktir.

Namazın Sıhhati Açısından Necaset

Kirlenmeye yol açması bakımından ağır ve hafif necâset arasında fark yoktur; her ikisi de bulaştığı şeyi pis ve kirli
hale getirmektedir. Aralarındaki fark namazın sıhhatini engelleyip engellememe bakımındandır. Buna göre, ağır
pislik olarak kabul edilen necis madde eğer aynı zamanda katı ise yaklaşık 3.5 gramı (1 dirhem), sıvı ise el ayasını
(avuç içi) aşan miktarı namazın sıhhatine engel olur. Bu miktar ve bundan az olanları da gidermek esas olmakla
birlikte, imkânsızlık durumunda veya farkında olunmadığı zaman bunlar namazın sıhhatini engellemez. Hafif kabul
edilen necâset ise bir organın veya onu örten elbisenin dörtte birinden az kısmına bulaşmış ise namaza mani olmaz.

Pisliklerden Temizlenme Yolları

Maddi ve hakiki pislikten temizlenmek için önerilen yolları kısaca şöyle ifade edebiliriz: Su ile yıkama, suda
kaynatma, ateşe sokma, silme, ovalama, kurutma, kazıma, üzerine toprak serpme, içindeki suyun tamamını veya bir
kısmını boşaltma, kimyasal yapısını değiştirme (istihâle), tabaklama ve boğazlama.
Bütün temizlik çeşitleri için en tabii yol sudur. Canlıların hayat kaynağı olan suyun temiz ve temizleyici özelliği
Kur’ân’da şöyle anlatılmıştır: “Sizi temizlemek için Allah gökten su indiriyor” (el-Enfâl, 8/11), “Biz gökten temizleyici
su indirdik” (el-Furkân, 25/48).

Sular, doğal su özelliğini taşıyıp taşımamasına göre “ mutlak su ” ve “ mukayyet su ”, yenilenme ve akıcılık özelliği
bakımından ise “ durgun su ” ve “akarsu” gibi kısımlara ayrılmaktadır.
Mutlak su: Özellik ve tabii durumunu koruyan, içine özelliğini değiştirecek başka maddelerin karışmadığı sudur.
Mutlak su, temiz ve temizleyici olup olmaması bakımından da gruplandırılmıştır. Bu bakımdan su beş kısma ayrılır.
1.Temiz ve temizleyici özellik taşıyan sular: Rengi, kokusu ve tadı bozulmamış, içine pis bir madde karışmamış,
maddi ve hükmi temizlikte kullanılması şüpheli hale gelmemiş sulardır.
2.Temiz ve temizleyici olmakla birlikte kullanılması mekruh olan sular: Tavuk ve ördeğin, kedi gibi eti yenmeyen
ve evde bulunması câiz olan evcil hayvanların (köpek böyle değildir), çaylak, doğan gibi yırtıcı kuşların artığı
olan sular bu gruba dâhildir.
3. Temiz fakat temizleyici olmayan sular: Abdest, gusül gibi hükmi temizlikte kullanılmış olan sular bu gruba
dâhildir ve bunlara kullanılmış su (mâ-i müsta‘mel) denir.
4. Temiz ve temizleyici olmayan sular: Bunlara pis sular denir.
5. Temizliğinde şüphe bulunan sular: Eşek ve katırın artığı olan sular böyledir.
Mukayyet su: İçine temiz bir maddenin katılmasıyla tabii özellik ve niteliğini kaybeden mutlak sulara veya tabii bir
oluşumla meydana gelip özel bir isimle anılan sulara bu ad verilir.

Durgun su-Akarsu: Suyun temiz ve temizleyici olma niteliğini etkileyen hususlardan biri de, suyun akar veya durgun
olmasıdır.
Depo ve kuyu sularının temiz tutulması gerekmektedir. Fıkıh kitaplarında kuyu, havuz ve depo sularının sağlık
kurallarına uygun olacak şekilde korunması, kirletilmemesi, temiz tutulması, içine bir pislik düştüğünde ise
temizlenme yolları üzerinde önemle durulmuştur.
Tuvaletten sonra yapılacak maddi temizlik ve bunun akabinde yapılacak abdest gibi hükmi temizlik, ferdin sağlığı,
beden ve elbise temizliği açısından önem arzeder. Bu bakımdan fıkıhta iki temizlik şekli üzerinde durulmuştur.
Bunlardan biri istibrâ , diğeri ise istincâ dır.
îstibrâ, tuvaletten sonra idrar yolunda kalabilecek damla ve sızıntıların tamamen kesilmesi için bir süre bekleme ve
bundan sonra uzvun dışına çıkan idrar yaşlığını temizleme işlemidir. îstincâ, tuvaletten sonra dışkı ve idrar yollarında kalan dışkı, idrar, kan ve meni gibi pislikleri temizleme işlemidir.
Abdest
Dilimizde yaygın olarak kullanılan “abdest” kelimesi Farsça âb (su) ve dest (el) kelimelerinden oluşmakta ve “el suyu” anlamına gelmektedir. Arapça karşılığı, “vudû” olup güzellik, parlaklık ve temizlik anlamına gelmektedir. Fıkıh terimi olarak abdest, belirli uzuvları usûlüne uygun olarak su ile yıka-mak ve bazılarını da ıslak el ile meshetmekten ibaret bir ibadet temizliğidir. Fıkıhta abdeste tahâret-i suğrâ (küçük temizlik) da denilir.
Hz. Peygamber (sav) de hem fiili olarak abdestin nasıl alınacağını göstermiş hem de abdestsiz olarak kılınacak hiçbir
namazın Allah katında makbul olmayacağını bildirmiştir (Buharî, “Vudû”, 2).
Abdestin Farzları; Abdestin farzları, bir fiilin abdest sayılabilmesi için onda bulunması zorunlu olan ana unsurları
ifade eder.

İlgili ayette de zikredildiği üzere abdestin farzları dörttür:

1. Yüzü yıkamak.
2. Kolları dirseklerle birlikte yıkamak.
3. Başı meshetmek.
4. Ayakları topuklarla birlikte yıkamak.
Abdestin başlıca sünnetleri şunlardır: Abdeste niyet etmek, besmele ile başlamak, önce elleri bileklerle birlikte üç defa yıkamak, ağız ve burnu su ile iyice temizlemek (mazmaza ve istinşak), dişleri fırçalamak, sakalın içine su girmesini sağlamak, el parmaklarını birbirine sokup ovuşturmak, başın tamamını elin ıslaklığıyla meshetmek, boynu
meshetmek, abdest uzuvlarını yıkarken bu sayılan sıraya uymak, abdeste sağ uzuvlardan başlamak, bu uzuvları üçer
defa yıkamak ve su ile iyice ovmak, abdest azalarmı yıkarken araya başka bir şey sokmamak.

Abdestin farzlarının ve sünnetlerinin daha mükemmel bir şekilde yerine getirilmesi Abdest adabına uyulması ile
mümkün olabilir.
Abdestin adabı olarak şunları sayabiliriz: Abdest alırken mümkünse kıbleye dönmek, abdest suyunu vücuda ve
elbiseye sıçratmamak, konuşmayıp abdest dualarını veya bildiği başka duaları okumak, suyu ölçülü kullanmak, abdest sonunda kelime-i şehâdet getirmek. Abdestten sonra içilebilir ise abdest alman sudan bir miktar içmek ve Kadr sûresini okumak.
Abdest, farz, vacip, ve mendup olmak üzere üç kısma ayrılır. Her çeşit namaz, tilavet secdesi için abdest almak farzdır.
Kâbe’yi tavaf için abdest almak Hanelilere göre vacip, diğer mezheplere göre farzdır. Sürekli olarak abdestli
bulunmak, ezan okumak, ezberden Kur’ân okumak, dini ilimleri okuyup okutmak, cenaze yıkamak için abdest almak
ise menduptur.
Abdesti Bozan Durumlar
Fıkıh ve ilmihal kitaplarında detaylı bir şekilde sayılan abdesti bozan durumların belli başlıları şöyledir:
1. İdrar ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin, herhangi bir sıvının veya maddenin
çıkması ve yellenmek.
2. Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya herhangi bir necis maddenin çıkması. Vücuttan çıkan kan
çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı
yerin dışınakendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest bozulmaz. Şâfıî’lere göre,
idrar ve dışkı yollarının haricindeki bir yerden çıkan kan ve benzeri sıvı maddeler abdesti bozmaz. Ağız
dolusu kusmak da abdesti bozar. Şâfiîlere göre kusmakla abdest bozulmaz.
3. Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan durumlar abdesti bozar.
4. Namazda yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak (kahkaha ile) gülmek. Hanefiler’e göre
rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de bozar. Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı
görüşündedir.
5. Cinsî münasebet veya kadınla fahiş (aşırı) temas ve dokunma. Şâfıîler’e göre, erkek ve kadının tenlerinin
birbirine değmesi ile, Mâliki ve Hanbelîler’e göre ise temastan cinsel haz duyulması durumunda abdest
bozulur.
6.Mazeret halinin sona ermesi. Teyemmüm eden kimse suyu bulunca, mestli kimsenin, mesh süresi dolunca,
özürlü kimse için de namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur.
Devamlı burun kanaması, idrarı tutamama, devamlı kusma, devamlı kanayan yarası olma, gibi abdesti bozan ve
kısmen süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıkları bulunan engelli bireyler için özel hükümler getirilerek bu kimselerin
ibadet etmesine fırsat tanınmıştır. Özür sahibi olanlar her vakit için abdest alır, iki vakit arasında mazereti dışında
bir sebeple abdesti bozulmadığı sürece, her türlü ibadeti yapabilirler.
Mesh, bir şey üzerinde eli gezdirmek, o şeyi elle silmek demektir. Fıkıhta ise, abdestte elin ıslaklığıyla bir uzuv, mest
veya sargı üzerinde; teyemmümde ise toprakla yüz ve kollar üzerinde yapılan sembolik temizlik çeşidini ifade eder.
1. Mestler Üzerine Meshetmek: Ayağında gerekli şartları taşıyan mest bulunan kimse, abdest için bunu
çıkarmayıp sadece üst kısmını ıslak eliyle meshetmekle yetinir.
2. Sargı Üzerine Meshetmek: Yara veya kırıktan dolayı üzerinde sargı bulunan bir organın abdest alırken su ile
yıkanması sağlık açısından zararlı ise, bu sargı çözülmeyip üzerinin
meshedilmesiyle yetinilir.
Gusül
Sözlükte, bir şeyi su ile yıkama ve yıkanma anlamına gelen gusül, fıkıh terimi olarak, bütün vücudun temiz su ile
yıkanması şeklinde yapılan hükmi temizlik işlemini ifade eder. Büyük ve hükmi kirliliği ortadan kaldıran gusül dinen
farzdır.
Gusül, hükmi-dinî temizlenme ve arınma vasıtası olduğu için guslü gerektiren şeyler de, hükmi kirlilik durumu
olarak kabul edilen cünüplük, hayız ve nifastır.
Cünüplük: Fıkıh dilinde cünüplük, cinsel ilişki veya başka bir yolla meninin şehvetle gelmesi (inzâl) sonucu oluşan
hükmi kirlilik halidir.

Fıkıh mezheplerinin ortak kabulüne göre gusül, bütün vücudun kuru bir yer kalmayacak şekilde yıkanmasından
ibarettir. Guslün farzları mezheplere göre değişebilmektedir.
Guslün belli başlı sünnet ve âdapları şunlardır: Gusle besmele ve niyet ile başlamak, öncelikle elleri ve avret yerini
yıkamak, bedenin herhangi bir yerinde kir ve pislik varsa onu gidermek, sonra namaz abdesti gibi abdest almak,
abdestten sonra önce üç defa başa, sonra sağ, sonra sol omuza üçer defa su dökmek, sonra diğer uzuvları yıkamak,
her defasında bedeni iyice ovuşturmak, her azayı üçer defa yıkamak, suyu ölçülü kullanmak, yıkanırken avret
yerlerini örtmek, gusül esnasında konuşmamak.
Guslün sünnet ve adabına riayet etmemek mekruhtur. Cünüp olan kimseye dinen bazı kısıtlamalar getirilmiştir.

Buna göre, cünüp kimse temizleninceye kadar, farz veya nâfile herhangi bir namaz kılamaz, tilâvet secdesi yapamaz,
Kâbe’yi tavaf edemez, Mushafı eline alamaz, camiye giremez ve orada bulunamaz.

Teyemmüm

Teyemmüm sözlükte, bir işe yönelmek, bir şeyi kastetmek gibi anlamlara gelir. Fıkıh terimi olarak ise, büyük ve küçük
hükmi kirliliği (hades) gidermek maksadıyla, temiz toprak veya toprak cinsi sayılan bir maddeye elleri sürüp yüzü
ve iki kolu meshetmektir. Teyemmümün iki farzı vardır: Bunlardan biri niyet, diğeri ise elleri iki defa temiz bir
toprağa veya taş, kum gibi toprak cinsi maddelere vurup birinci vuruşta yüzü, İkincisinde de kolları meshetmektir.

Teyemmümün gerekli olma halleri;

1. Abdest veya gusle yetecek miktarda suyun bulunmaması.
2. Suyu kullanmayı engelleyen fiilî bir durumun veya suyu kullanmamak için dinen geçerli bir mazeretin
bulunması.

Teyemmümü Bozan Durumlar;

1. Abdesti bozan ve guslü gerektiren durumlar teyemmümü de bozar.
2. Teyemmüme başvurmaya sebep olan mazeretin ortadan kalkması.
3. Teyemmümle namaz kılan kimsenin namaz esnasında suyu görmesiyle.

Kadınların Özel Halleri

Kadınların özel halleri denilince hayız, nifas ve istihâza gibi tamamen kadınlara ait ve onların fizyolojisinden
kaynaklanan üç özel durum kastedilir.

Hayız; Sözlükte, akmak anlamına gelen hayız, fıkıh terimi olarak, ergenlik çağına giren sağlıklı bir kadının rahminden hastalık ve lohusalık dışında belirli aralıklarla ve bir süre kan gelmesidir. Hanelilere göre hayızm en az süresi üç gün üç gece, en uzun süresi ise on gün on gecedir. Üç günden az, on günden çok gelen kan “istihâza” kanıdır.

Şâfiîlere göre en az hayız süresi bir gün bir gece, en çoğu onbeş gün ve gecedir. Nifas, doğumun arkasından gelen kandır.
Fıkıhta “özür kam” olarak da adlandırılan istihâza, terim olarak rahmin içindeki damarlardan hayız ve ni- fas hali
dışında ve bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kana denilir.
Hayız ve nifas, bir nevi abdestsizlik ve cünüplük hali, yani hükmi kirlilik (hades) veya mazeret kabul edilir. Bu
durumda olan kadınların tabi oldukları dinî hükümler kısaca şöyledir:

1.Boy abdestinin (gusül) gerekmesi ve cinsel ilişkinin yasak olması: Hayız ve nifas durumunda olan kadınların
bazı ibadetleri yapmaları ve cinsel ilişkiye girmeleri haramdır. Dolayısıyla bu durumları sona eren
kadınların boy abdesti almaları gerekir. Namaz, oruç ve hacda tavaf gibi ibadetleri
yapabilmeleri, Kur’ân’ı ele almaları ve Kur’ân okuyabilmeleri ve kocalarının kendileriyle cinsel ilişkiye
girebilmesi için böyle bir abdesti almaları farzdır (Buharî, “Hayz”, 19, 24; Müslim,
“Hayz”, 62, 63).
2. Kadının âdet görmekle ergen sayılması: Genç kız âdet görmeye başlayınca ergen sayılır ve namaz, oruç, hac,
zekât gibi dinî emir ve yasakların muhatabı olur (Ebû Dâvûd, “Salât”, 84).
3. Namazdan muaf tutulma ve orucu erteleme: Adetli ve loğusa kadının namaz kılması ve oruç tutması câiz
değildir. Hayız süresince terk edilen namazların kazâ edilmesinin gerekmediği, oruçların ise temizlendikten
sonra tutulacağı hususlarında da görüş birliği vardır. Bu konudaki görüş birliğinin delili, Hz. Peygamber
(sav)’in bilgi ve onayı dâhilinde cereyan eden uygulamalardır (Buharî, “Hayz”, 19, 20; Müslim, “Hayz”, 69;
Ebû Dâvûd, “Tahâre”, 104).

îstihâza; Fıkıhta “özür kam” olarak da adlandırılan istihâza, terim olarak rahmin içindeki damarlardan hayız ve nifas hali dışında ve bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kana denilir. Buna göre istihâza, kadının âdet ve
lohusalık dışındaki kanamalarının genel adıdır.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.